TOPLUM YAŞAM 

ÇÖKÜŞ

Mandaya dokunur gibi cahil insana dokunmanın hiçbir yararı olmaz. İnsanı uyandırmak için sinir uçlarına dokunmalı, akla giden yolları tıkayan kutsallarına dokunmalı. Donmuş beyinlerin çözülmesi için üzerine kaynar su dökmeli. Cesaretle dokunmalı. Ölüsüne ağlamanın bile suç sayıldığı, ağıt yakmanın günah sayıldığı bir ülkede faşist, yobaz zihniyetin baskıcı yönetime karşı gerçeği yazmak için mangal yürekli olmalı. Yürekli değil isen en azından hiç doğrusu olmayan iktidarın yanlışına yanlış denmeli. Acıma duygusunu erdem gibi anlatan, sürekli sabır ve metanet vaaz edenlere itiraz etmeli. Tanrının ağzıyla konuşan din adamlarının sözlerinin uydurma şeyler olduğunu söylemeli. Bunları…

Devamını Oku
YAŞAM 

GEÇEN PAZAR GÜNÜ PARİS’TE

Gri bulutlarla kaplı gökyüzü… Güneş ara sıra yüzünü gösterip kayboluyor. Biraz önce çisil çisil bir yağmur başladı Paris’te. Sakin bir gün… Islak ve sessiz sokaklarda yürümek mutlu ediyor beni. Yanımdan iki bisikletli geçiyor. Karşımdan gelen kırmızı şemsiyeli kadın gülümsüyor bana. Gülümseyerek ben de selamlıyorum onu. Bir çocuk karşı kaldırımda köpeğiyle koşarak geçiyor. Ve birden hareket bitiyor. Sakinlik. Her zaman gazetemi aldığım köşedeki kulübeye uğruyorum. Mösyö Jean, Le Monde’umu uzatıyor beni görünce, gülümseyerek. O hep gülümser. Ama bugün daha mutlu gülümsüyor. Kızı Juliette üniversiteyi bitirmiş. Kutluyorum. Ortasında küçük bir havuzun olduğu…

Devamını Oku
YAŞAM 

ESKİ ADANA’NIN BİRA KULELERİ VE NEREDEN NEREYE!..

80’li yılların başlarında Sular mevkii Adanalıların sosyalleşme, piyasa yapma, gezme, eğlenme merkezi olmuştu. Bahar, Köşk, Sular, Gar gibi yazlık sinemalar… Dergâh, Koru, Martı gibi dönemin popüler tavernaları… Şadırvan, Gümüş At (Eski Koru), Aşiyan, Hasır gibi biracılar… Uğur Paça gibi çorbacılar… Restoranlar, çay bahçeleri… Haşim Kardeş’in nefis böreği (tablacı)… Yaz aylarında, akşamın erken saatlerinde belediye arazözü yolları sular, tüm Adana, Sular’a akın eder, Kasım Gülek kavşağından Gar’a kadar “iğne atsan yere düşmez” bir kalabalık oluşurdu. Özellikle de Adana Demirspor ile Gar arası… O kadar kalabalık olurdu ki yoğunluk caddeyi araç trafiğine…

Devamını Oku
YAŞAM 

DÖRT GÜNLÜK DÜNYA

Vakti kaybediyoruz. Süresi belli olan vakti… Hiç gitmeyecek gibiyiz. Sakin, koşuşturmasız. Dışarda, bizi bekleyen bilmediğimiz şehrin sesi geliyor. Sandalyemde oturmuş, loş kahvaltı salonuna bakıyorum. Masalar toplanmış, girip çıkmalar bitmiş, ayak sesleri çekilmiş, cam çatının altında dinleniyorum. Arkadaşım, yatağa bağdaş kurmuş çalışmasını temize çekiyor. Görebildiğim, bilgisayar da kırılıp tümlenen parmakları. Düşüncelerini göremiyorum. Bir an önce çıkmalıyız, demek istiyorum. Ara sokakları, meydanları, şapelleri, katedralleri eski, yeni şehri, hepsini, hepsini gezip görmeliyiz. Zaman dar. Lobide, dün gecenin gölgesiyle oturan birkaç kişi dışında kimse kalmamış. Açılır kapanır kapının dışına çıkıyoruz, şehrin içine. İyi olurdu…

Devamını Oku
YAŞAM 

MÜZİK VE DANS TERAPİ

Hepimiz doğuştan ritimle doğarız. Örneğin hangimiz rüzgârla uçan bir yaprağa özenip de onu taklit etmedi ki? Ya da hangimiz, sesini duysak da duymasak da sahile vuran dalgaların ya da gökyüzünde kayan bulutların akışında olmadı? En ufak bir melodide içimizde bir şeyler harekete geçer. Bu mutlaka dans olmak zorunda da değil; bir düşünce, duygu, ağlama veya gülümseme eylemi gibi farklı şeyler de olabilir. Çocukluktan hangi ritme alışkın gelişirsek, bedenimiz de ona alışkın bir ritim oluşturuyor. Örneğin Afrikalılar için davulun ritmi çok daha etkiliyken, Avusturya’da keman veya piyano insanları tetikleyebilir. Ben rock…

Devamını Oku
YAŞAM 

SU BULANDI!

Nesnel gerçekliklerin başkalaşması olarak tanımladığımız değişim üzerine düşünmeyenimiz yoktur sanırım. Her yeni güne bu başkalaşımın getireceğini umduğumuz güzellikleri ümit ederek başlıyoruz birçoğumuz. Özellikle son zamanlarda bu beklentilere olan inancımız zayıflasa da umutsuz yaşanmıyor dedirten kimi küçük kırıntıları avuçlarımızda biriktirmekten de geri durmuyoruz. Duygularımızdaki bu çalkantıların yaşanması, kimi zaman çıkmaza düşmemiz dahi değişim gerçeğinin bizdeki yansımalarından. Coğrafi bir değişimin hayatlarımızı ve ruhumuzu şekillendirip değiştirmesinin etkilerini taşıdığımız şu günlerde, bütün yaşanmış olanların sorumluluğunu sırtımızda hissetmenin verdiği bir gerginlik de uzatıyor hesaplaşma sürecini. Gerçeklikler yanı başımızda dururken, kocaman bir kara parçasının başkalaşıyor olmasını…

Devamını Oku
YAŞAM 

HOŞÇA KAL

Hoşça kal, sevgilim; ben topumu alıp çıkıyorum bu oyundan. Yoruldum ve sıkıldım aynı anlamsız döngü içinde aynı kötü sonlu öyküleri yazmaktan. Sözcüklerin sustuğu, henüz canlılığın bile başlamadığı başka bir evrende bir taş olmak istiyorum. Küf rengi sevgiler, lağım kokulu öpüşmeler, acı sevişmeler, yüz karası söyleşmeler… Hepsini kör bir kuyunun içine sakladım, üstünü örttüm. Sonunun nereye varacağı belli olmayan ıssız bir patikada yol alan bir korkak düşün, sevgilim. Mırıldandığı şarkılarla kendini avutmaya çalışan bir ürkek yürek… Rüyalarında bile ele geçiremediği aşkına tutunmaya çalışan bir hayalbaz… Bir günahkâr, yalancı cennetinin kapısından kovulan……

Devamını Oku
YAŞAM 

KENDİNİ VE HAYATINI SORGULAMAK

Haydi, bugün ‘kendini ve hayatını’ eleştirme günü olsun. Açın güzel bir müzik, uzatın ayağınızı, şunları bir düşünün bakalım: – Küçükken hayal ettiğin ‘sen’ misin, hayal ettiğin yerde misin? – Yere sağlam basabilip, her şeye inat kanatlarını takıp özgürce uçabildin mi? Uçtun da kanadını kırdılar mı, yoksa uçmayı denemediğin için pişman mısın? – Kalbin, atarak seni mi yaşatmaya çalıştı, sen mi kalp atışını hissederek, şükrederek yaşadın? Yaşamak kalbin atması değil, yüreğin coşmasıysa şu ana kadar hayatta mı kaldın, gerçekten ‘yüreğinle’ mi yaşadın? Hayatının ve kendinin değerini bildin mi? – ‘Sevmek’ hep…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KİTAPLARA DÖNÜŞEN AĞAÇLAR

Yirmili yaşlarda iki genç kız konuşuyor. Konu: “Iphone”. Nereden, nasıl, hangi şartlarda kredi alıp Iphone alabileceklerini konuşuyorlar. Masanın sağ tarafında oturan diyor ki, “A e-ticaret sitesi alışveriş kredisi veriyor, oradan alalım”… Diğeri, “X banka öğrencilere kredi veriyormuş, oraya başvuralım”… Tüketim deviniyor, tüketim devingen. Oyunun adı “Tüketim İyidir”. Sahnenin dört bir tarafına oyuncular dağılmış. Başroldekilerin ellerinde bu oyuncular, sanki kuklaları. Bir fenomen bir rimel öneriyor, bir diğeri bir gözlük, bir başkası bir etek. Rimel, gözlük ve etek peşinde koşan insanlar… Başka biri geliyor, “Bu kadar tükettiniz, artık biraz da geri kazanma…

Devamını Oku
YAŞAM 

TERK EDİLEN İNSAN

Ve tanrı, insanı terk etti, yapayalnız bıraktı dünyanın tam ortasında.  Yusuf’u kör kuyulara atan, Cem Sultan’ı zindanlarda çürüten, İsa’yı çarmıhta kanatan tanrı; seni, beni, hepimizi bu cehennem çukuru dünyada bırakıp gitti. “Şir’ler pençe-i kahrımdan olurken lerzan / Beni bir gözleri ahuya zebun etti felek / (Arslanlar pençemin korkusundan tir tir titrerken, felek / Beni ahu gözlü bir güzele esir etti)” diyen Yavuz Sultan Selim’i aşk ateşinde yandıran tanrı değil miydi? Zifiri karanlıkta yolunu bulmaya çalışan insanoğlu; çamurlara bata çıka, çıplak ayaklarıyla kızgın kumlarda dağlanıp dikenli yollarda yaralana yaralana bir çıkış…

Devamını Oku