YAŞAM 

PAPATYALARLA, FAYTONLARLA, HATIRALARLA ÇOCUKLUĞUMUN ADANA’SI!

Ben Adana’nın Kurtuluş Mahallesi’nde doğdum. Orada çocuk oldum, orada gençliğimi sürdüm, orada yaş aldım. Hâlâ da orada yaşıyorum ve hâlâ orayı çok seviyorum. Ziyapaşa Bulvarı hâlâ Adana’nın en sevdiğim caddesi. Ben en çok çocukluğumu sevdim orada, o mahallede en çok çocukluğumu yaşadım. Ve sanırım bu nedenle hâlâ içimde yaşatıyorum çocukluğumu! Ne çok istop oynadım, ne çok yakan top, ne çok yedi kule… Ve ne çok bindim bisiklete arkadaşlarımla beraber… Mahallelerinde oynayamadıkları için mi şimdiki çocuklar pek bir büyük, sanki içlerine büyük büyük adamlar kaçmış gibiler? Büyümüş de küçülmüşler adeta! Oysa…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

KIŞ, ANILAR, BİR ÖYKÜ, BAŞKA PENCEREDEN…

Kasım da bitti… Kış başladı işte. Günlerin kısaldığını, erken kararan havadan anlıyorum. Sitenin çocukları bile artık oyun alanına çıkmıyorlar. İçe, daha içe dönme zamanı şimdi… Geçenlerde pencere ile ilgili bir yazı okudum, sevdiğim bir kalemden, Feyza Hepçilingirler’den. Pencerenin dışa açılan yanımız olmasından, evdeyken bile dış dünyaya karışmayı sağlamasından söz ediyordu yazar; yoldan geçenleri seyrederken onlarla ilgili hikâyeler kurduğundan sonra… Bu duygudaşlığı ben yıllar yıllar önce Pınar Kür’ün ‘Taksim-Maçka’ öyküsünü okurken yaşamıştım en son. Öyküde, birbirine âşık yeni evli bir çiftin her sabah işe giderken kestirme olsun diye geçtikleri parkta karşılaştıkları…

Devamını Oku
YAŞAM 

ARALIK YAĞMURLARDA GÜZEL

Akşamdan beri kesilmedi yağmur. Nasıl da yağıyor bardaktan boşalırcasına… Elimde bir kitap, bir kafenin penceresinden dışarıyı seyrediyorum. Çalan müzik eşliğinde kendi düşlerimleyim. Sessizliğin sesi çoğaltıyor hüzünlerimi. Saatime bakmıyor, zamanın kaç olduğunu önemsemiyorum. Sadece kalemimle bir şeyler karalıyor, sözcüklerimle bir şeyler hesaplıyorum. * * * Akşamdan beri ne tuhaf dökülüyor deniz deniz ağlayışlar… Ne tuhaf birbirine karışıyor yaşadıklarımızla yaşamadıklarımız… Gürlüyor gökyüzü bir vakit, kesilmiyor gözyaşı! Alev alev yıldırım, şimşek şimşek yıldızlar! Çakıyor ve bırakıyor yüreğimize, sahiplenebildiğimiz her bir şeyi. Ne biz yağmursuz, ne yağmur bizsiz ve ne aşk insansız, ne insan…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘SESSİZLİK YİYOR, SESSİZLİK İÇİYORUZ; SESSİZLİKTE ÖLÜYORUZ’

Ne Şilili şair Pablo Neruda’nın Nâzım Hikmet’e sunduğu “güz çelenkleri”, ne İspanyol şair Miguel Hernández’in çığlık çığlığa dökülen sözcükleri dindirebiliyor içimdeki hüznü. Kasım bitiyor ve “aralık aralık” aralıyoruz kış mevsiminin yüreğimizi ısıtacak perdelerini; kış güneşini evimize alıyoruz, uzun tutmak istiyoruz bir müddet daha yüreğimizdeki “sıcak” iklimi. Neruda, Nâzım için, “Sana Şili’nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum/ ve soğuk ay ışığını güney denizleri üzerinde parıldayan” diyor. Hernández ise, şu dizeleri yazıyor, bakışlarında mevsimin gözyaşları: “Bugün yeni baştan yeşeriyor kupkuru diken/ bugün ağıt yakma günü benim krallığımda/ bugün çöker yüreğime umutsuzluk/ kurşun…

Devamını Oku
YAŞAM 

ÇINAR AĞACININ FISILTISI

Eski yoldan giderken gözüme çarpan ilk şey, tepelerden yola bakan kiraz bahçesi olmuştu. Arabadan indiğimizde ise yolun diğer tarafında biraz da yüksekçe bir yerde küçük çay ocağının sevimli ahşap yapısına çarpılmıştım. Hemen koşup bir sandalyeye oturdum. Hayatımda gördüğüm en güzel göl manzarasıyla karşılaştım. Sapanca Gölü’nün üzerinde oturuyormuş hissi uyandıran bu tahta tabanlı çay bahçesi göl boyunca uzanıyordu. Yemyeşil durgun suyun etrafında çınarlar ile o koca ağaçların arasından görünmeye çalışan rengârenk çiçekler baş gösteriyor. ‘İzmir İzmir’ dergisinde yayımlanan ilk öykümün ilhamını aldığım yerdir burası ve çok değerlidir benim için. O tepedeki…

Devamını Oku
YAŞAM 

NAPOLİ KÖRFEZİ VE YALNIZLIK

Abruzzo Bölgesi’nin dik yamaçlı dağlarından körfezine doğru indiğimde, yalnızlığa öyle bir büründürmüştün ki beni; ne kendime gelebilmiştim ilkin, ne de yüreğimdeki hüznü dindirebilmiştim bir müddet. Neden hüzünlüydüm, bilmiyorum. Kim bilir belki de atmosferinin rutubetli oluşu, beni böyle bir ruha sokmuştu belli süreliğine. O esrarengiz evlerinin çok güzel bir kompozisyon oluşturduğu sokaklarında yürümeye başladığımda, içimdeki yalnızlığın, aslında senin yalnızlığın olduğunu fark ettim. Yalnızlığı bir kolye gibi boynuna takmış ve kendini bir anda duygusallığıma bırakıvermiştin. Aslında seni anlayabiliyordum: Sen sadece biraz dalgın, biraz durgun, biraz da düşünceliydin. * * * Plebiscito Meydanı’nda…

Devamını Oku
YAŞAM 

BİZ BÜYÜDÜK DE KİRLENDİ Mİ DÜNYA?

İğneci gelir, ayakkabısını çıkarır, verilen terliği giyer, salonun en güzel koltuklarından birine buyur edilir, vakit geçirmeden acı kahvesi ikram edilirdi. Kısa bir hal hatır muhabbetinin ardından çantasını açar, iğne kutusunu çıkarır, evin hanımına uzatır, “Şunu kaynatıp getirin” derdi. İğne kutusu, içerisine su doldurulup ocağın üzerine konur, kaynamaya bırakılırdı. Bir süre kaynadıktan sonra, kutunun içindeki su dökülür, kapağı kapatılır ve temiz kalın bir bezle tutularak hiç el sürülmeden iğneciye getirilir, iğne operasyonu öyle başlardı. O iğneler, şırınga ve diğer aletler her evde, her işyerinde, her hastada bu şekilde sterilize edilir, her…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

DEPREME ALIŞIR MI İNSAN?

Her sallanışta bir saniye daha fazla sürmemesi için endişeleniyoruz. İzmir’de, Kuşadası’nda, Söke’de ya da depremin sık yaşandığı diğer yerlerde. Her defasında aynı korku, aynı telaş… Depreme alışılmıyor. Salgın boyunca bu zor günlerde deprem olmasın diye dua ettik. İnsanlar evlerinden uzak, sokaklarda zor durumlarda kalmasınlar diye. Deprem oldu. Hayatlarını kaybedenler, yaralılar, halen enkaz altında yaşam mücadelesi veren insanlar var. Onların hayatlarını kurtarmaya çalışan arama kurtarma ekipleri, otellerini açan işletme sahipleri, yiyecek dağıtanlar, kendi bebeğinin sütünü paylaşmaya hazır anneler, tek yürek uzaklardan/yakınlardan gelen yüzlerce insan… Korkudan tir tir titreyen enkaz altından çıkarılan…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

GÜZEL İZMİR’İ VURAN DEPREMİN ÇAĞRIŞTIRDIKLARI

Hava bir karardı bir açtı, yağmur isteksiz serpintiler bıraktı yeryüzüne. Güz mevsimi gibi sancılı bir dönüşümün içindeydi zaman. Ilık bir meltem esintisi tepedeki eski evin bahçesine getirdi hüzünlü okşayışlarını. Son kalan büklümlü küçük beyaz çiçeğini döktü toprağa ağaç. Ayrılıp kavuşmaların mevsimi uzun vakitlerde saklanacak artık. Sonbaharın vedası, deprem sarsıntısının korku salan sesini bırakarak oldu İzmir’de. Bu yılın içimize ektiği ölüm korkusu, koronavirüs salgınıyla katmerlenirken; çifte ölüm korkusu geçim derdiyle boğuşan insanların boğazını daha bir sıkar ve soluğunu daha bir keser oldu. 30 Ekim günü öğle saatlerini geçen bir vakitte, kimini…

Devamını Oku
EDEBİYAT YAŞAM 

SOMBAHAR, HİKÂYELER, ANILAR…

Sonbaharın her ayının farklı etkisi var bende. Ekim ‘iç’e yolculuk ayı… Nasıl eylül; uzun, sıcak, rehavet aylarından sonra yeniden kente dönme ayı olmuşsa, benim için ekim de ‘iç’e, ‘daha iç’e doğru bir hüzünlü yolculuk… Yeşilin turuncuya, kırmızıya, onlarca tonuna sarının dönüş ayı… Anılar… İlk gençlik çağı… Hikâyeler… ‘İç’e yolculuk… Liseyi bitirinceye kadarki yaşamım Bolu’da geçti. Ankara ile İstanbul yolunun orta noktası… Doğanın cömert davrandığı baharı ve yazı yeşil, sonbaharı bambaşka bir renk cümbüşü Batı Karadeniz kenti… Çocukluğumda dağ ve orman bende aynı imgeyi çağrıştırırdı. Kentin sınırlarını çizen dağlar yemyeşildi. Yemyeşil…

Devamını Oku