YAŞAM 

GERÇEKLER MUTLAKA ORTAYA ÇIKAR

Benim hayatımın tuhaf bir tarafı vardır: Tavsiye veya yaşama dair bilge sözleri hemen hep erkeklerden, dersleri de hemen hep kadınlardan almışımdır. Bu okuyacağınız yazı, bir ders ve bir tavsiye hikâyesidir. Her şey bundan birkaç ay önce başladı. O zaman tam kavrayamadığım farklı insanlar ve iş hayatımda yepyeni roller yaşamıma girmeye başladı. Bu kişilerden biri, o zaman şahsen tanımadığım ama gıyabında çok farklı şeyler duymaya başladığım bir kadındı. Bir grup olumlu, bir grup olumsuz konuşmaktaydı. Ben o dönem hiç önemsemedim bunu; çünkü insanlar başkaları hakkında konuşurdu, konuşabilirdi. Aradan zaman geçti, hiç…

Devamını Oku
YAŞAM 

TURGUT’LA SELİM’İ BEKLİYORUM

Sakin bir gün… Adana’nın o insanı deli eden karmaşasından sonra oldukça sakin bir gün geçiriyorum. Pencerenin dışında masmavi, bulutsuz bir gökyüzü uzanıyor. Ara sıra bir arabanın klaksonu odamda yankılanıyor. Aşağıdan Yves Montand’ın sesi geliyor. Alt komşum Madam Clair, Montand tutkunu. Bütün gün onu dinliyor. Montand şu an çok sevdiğim şarkısını söylüyor: ‘Les Feuilles Mortes…’ Selim’le Turgut’u bekliyorum. Onlar iki güvercin. Penceremin sürekli konukları… Oğuz Atay’ın ‘Tutunamayanlar’ romanındaki iki kahramanın adlarını verdim onlara. Hayret, bugün biraz geç kaldılar. Selim’le Turgut’a yemlerini verip onlarla biraz konuştuktan sonra bisikletime atladığım gibi yollara düşüyorum.…

Devamını Oku
YAŞAM 

‘KENDİNE ÜZÜLME’ ÇEMBERİNİN DIŞINDA

Bitmek bilmeyen baş ağrısı işini yapmasına engel oluyordu. Sakinleşmeye çalışıp birkaç derin nefes aldı ve yeniden yazmaya devam etti. Pek de başarılı olamamış olacak ki çok zaman geçmeden istemeye istemeye kalemi elinden bıraktı, bir su aldı kendine. Sakinleşmek, dinlenmek istedi. Ne yapmak lazımdı şimdi, bu işin içinden nasıl çıkardı? Hem bir yol bulma umuduyla şakaklarını ovuyor hem de baş ağrısının geçmesini temenni ediyordu. Stresten terleyip titreyen elleri ona ait değilmiş gibiydi, birden yabancılaşmıştı vücuduna. Bu zihin, bu beden kimin eseri, neyin esiri oluvermişti bir anda? Kendiyle karşılaşsa tanıyamazdı kendini; ama…

Devamını Oku
HABER YAŞAM 

RUHUN MÜZİĞİ

Her yıl 10 Ekim, tüm dünyada ruh sağlığı ve ruh hastalıklarının toplumda farkındalığını ve anlaşılırlığını artırmak amacıyla Dünya Ruh Sağlığı Günü olarak kutlanıyor. Uzmanlar, bu özel günde ruh sağlığına en iyi gelen, en güçlü ilacın gülmek olduğunu hatırlatıyor. “Ruhun müziği” olarak nitelendirilen gülmenin ruh sağlığına, psikolojik birçok rahatsızlığa, strese, huzursuzluğa ve daha birçok sıkıntıya karşı en önemli tedavilerden biri olduğunu söyleyen uzmanlar, “Güldüğümüz zaman beynin kimyası değişiyor. Gülünce salgılanan endorfin, dopamin maddeleri de ağrı gidericidir. Gülersek savunma sistemimiz kuvvetlenir, direncimiz artar. Hayal dünyamız gelişir ve yaşam standardımız yükselir. Gülmek beyin…

Devamını Oku
YAŞAM 

ZAMAN, MEKÂN VE ADANA

Gezmek şöyle dursun, ben bir yere gideceğim vakit oradaki zamanın ve mekânın ruhunu yakalamaya çalışırım. O ruhu hissetmektir belki de gezmemin amacı, en az orada yaşayan biri gibi yaşamaktır. Lakin orada yaşamak uzun olur benim için. Ben de en kısa ve güzel biçimde o ruhu yaşamak isterim. Bir yere gezmeye gidiyorum demek, benim için biraz turistik biraz basit gelir. Hâlbuki Anadolu’yu anlamak; karış karış gezmek, tarih boyunca verilen manayı aramak, bulmak, hissetmek, yaşamak olmalı. Aradan yıllar geçmiştir. Okuduğum şehre yeniden gitmek, Adana’da gezmek bu kadar anlam kazanmamıştı bende. Aslında şöyle…

Devamını Oku
YAŞAM 

AİDİYETSİZ

Hiç, bir kuş olmayı dilediniz mi? Kanatlarınızı açıp uçsuz bucaksız gökyüzünde süzülmeyi, uçmaktan yorulunca mavinin şefkatli kucağında dinlenmeyi? (Ama siz kanadı kırılmış, yaralı bir kuş olmalısınız, haddinizi bilin.) Tohumlarınızın en verimli topraklarda bile yeşermediğinden mi yakınıyorsunuz? Bangır bangır bağıran seslerin içindeyken yüreğinizin iniltisinden sağır mı oluyor kulaklarınız? Bir serçenin telaşıyla her an’ı anıya dönüştürme hevesindeyken birden yaşlı bir kaplumbağa mı oluveriyorsunuz? Acelesiz, sakin, isteksiz… Suyunuzu abıhayat çeşmesinden değil de hüzün kuyularından mı içiyorsunuz? İpi acemi bir çocuğun elindeki yırtık bir uçurtma gibi oradan oraya debelenip duruyor musunuz? Gözlerinizden buğu, boğazınızdan…

Devamını Oku
HABER YAŞAM 

SONBAHARIN TADI

Yaz bitiyor ve güneş yüzünü bizlere daha az göstermeye başlayacak. Bununla birlikte gün içerisinde yaşanan ani ısı değişiklikleri buna hazır olmayan metabolizmamızı olumsuz bir şekilde etkilerken hastalıklara yakalanma ihtimalimizi de artırıyor. Doğanın kendini kışa hazırlamak için yaşadığı dönüşüm sürecine bireylerin genellikle hazırlıksız yakalandığını ve hastalıklara karşı savunmasız kaldığını söyleyen uzmanlar, sonbahar hastalıkları kapımızı çalmadan bağışıklık sistemimizi güçlendirecek beslenme tüyoları veriyor. – NARENCİYE Özellikle soğuk algınlığı ve gribe karşı bağışıklık sistemini güçlendirmek en temel kural kabul ediliyor. Bunun için de doğal destekçi besinlerden yararlanmak önem kazanıyor. C vitamini yönünden zengin besinleri…

Devamını Oku
YAŞAM 

EYLÜLLERDEN EYLÜL BEĞEN; SİNEMA EYLÜLÜ, ŞENLİK EYLÜLÜ, UMUT EYLÜLÜ…

– Kazancılar’da bir eylül buluşması… “Işıkta üç kırmızı güvercin/ alın yazımızı çiziyorlar ışıkta/ renkleriyle davranışlarıyla/ sevdiğimiz kişilerin.” – Yorgo SEFERIS Eylül masamızda, umut soframızda, şairlerin dizeleri yudum yudum bardağımızda… Avaz avaz şiir okuyoruz o akşam… Avaz avaz umudu konuşuyoruz Deniz Celiloğlu’yla; avaz avaz sinemayı, avaz avaz şenliği… Z. içkilerimizi söylüyor, kebabımızı, şalgamımızı, salatamızı getirtiyor; Z., umutlarımızı, sevdalarımızı, tutkularımızı koydurtuyor yan yana, dizdirtiyor meze meze ve dizdirtiyor seze seze. Şairlerin her biri imgeleriyle bizi yalnız bırakmıyor o akşam… Edip Cansever, “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz” diyor, ardından içimden bir ses dizeleri…

Devamını Oku
YAŞAM 

YAĞMUR KAÇAĞI

Cama vuran yağmur tanelerinin sesiyle uyandım o sabah. Saat 06.30.  Aralık. Yıl 1996. Babam, her zamanki gibi erkenci… Odun sobasını yakmış. Çayı demlemiş. Televizyonu açmış. Kanepenin ucuna oturmuş, haber bültenini dinliyor. Ceketim dizlerinin üzerinde. Elinde iğne iplik… Dün akşam kopan düğmemi dikmiş.  Yer sofrasında biraz zeytin, biraz peynir, tahin, pekmez, sobanın üzerinde ısıtılmış bayat ekmek… * * * Odadan çıkıp mutfağa girdim, balkon kapısını aralayıp baktım sokağımıza. Issız ve karanlık… Karanlıkta, yağmur altında acelesiz yürüyen, gocuklarının yakasını kafalarına kadar çekmiş işçiler. Fabrikalardan mı gelirler, fabrikalara mı giderler? Neden korkmazlar ıslanmaktan?…

Devamını Oku
YAŞAM 

BABAMIN SİNEMASI

Tepemde milyonlarca yıldız… Ara sıra başımı kaldırıp göz göze geliyorum yıldızlarla. Elimde gazoz şişesi… Tahta sandalyede tünemiş filmin başlamasını bekliyorum. Üçüncü gongdan sonra ışıklar sönüyor ve film başlıyor. Film şeridinin bir makaradan diğer makaraya sarılırken çıkardığı ses öylesine hoşuma gidiyor ki. Gözüm filmde, kulağım hep makine dairesinde. Belleğimden hiç silinmedi o ses. Ve hep o sesin peşinden gittim. Büyülü sesin. * * * Babam, fotoğrafta gördüğünüz film makinesini çantasından itinayla çıkarır –bugün ben de öyle yaptım–masaya yerleştirirdi. Sonra makaraları takar, üst makaradaki film şeridini yuvasından geçirip diğer makaraya biraz sarardı.…

Devamını Oku