POLİTİKA 

ŞU SAVAŞ DEDİKLERİ ŞEY…

Farkında mısınız, her gün savaş ve çatışmaları konuşuyoruz. Suriye’deki operasyonlar, Irak’taki suikast ve İran’ın misillemesi. Şimdi Libya ve aşiretler. Peki, savaşın ne olduğunu biliyor muyuz? Eski çağlarda, ülkeler birbirine savaş ilan edermiş. Tel örgülerle kuvvetlenmiş siperler, tanklar, toplar… O zamanlar tanım ve içerik belliymiş. Tarifi de kolaymış. Hatta savaşın bir adabı ve ahlakı varmış! Çanakkale’de yaralı düşman askerini kendi revirine taşıyan, karşı siperdekilere su gönderen mertlik var mı hâlâ savaşlarda? Yok, değil mi? Günümüzde savaş ve barış, siyah ve beyaz kadar kolay ayırt edilemiyor artık. Savaş, diplomasinin bittiği yerde başlamıyor.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TEHLİKE SINIFI 2.1

Yemek kokusu her tarafı sarmış durumda. Annesinin susturmaya çalıştığı çocuk, kucakta koridorları turluyor durmadan. Yüzünde hınzır bir suskunluk ve ‘Oturtursanız size buraları dar ederim’ bakışı var. Saç ektirenlerin yaralı kafaları, 1980’lerin Rock & Roll bandıyla, cephe gerisi sahra hastanelerinden bir kesit sanki. Dünya dilleri fısıltılar halinde geliyor kulağıma. Farklı dilde horlamalar da… Hem aç hem de parası olan yemek siparişini veriyor. Aç olup parası olmayanla parası olup aç olmayan ilk defa aynı parantezde. Tek fark mide doluluk oranları… Gökyüzü alabildiğine mavi görünüyor. Yeryüzü de… Demek ki deniz üstüyüz. Görüş açısı…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

‘NE KADAR ÇOK ÖLDÜK YAŞAMAK İÇİN’

11 Ocak 2020, şair-yazar ve sinema eleştirmeni olan Onat Kutlar’ın ölümünün 25’inci yıldönümüydü. Onat Kutlar, 30 Aralık 1994’te Taksim’deki The Marmara Oteli’nin pastanesine konulan bombanın patlaması sonucu yaralanmış, 11 gün sonra, 11 Ocak 1995’te aramızdan ayrılmıştı. Aynı saldırıda, arkeolog Yasemin Cebenoyan ise olay yerinde yaşamını yitirmişti. Her yıl 11 Ocak geldiğinde içimi derin bir hüzün kaplıyor ve “Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin/ unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz/ ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından/ ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım/ durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için” dizeleriyle…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ HİKÂYESİ BU

Yağmur yağıyor. Arap kızının pencereden bakması kimin umurunda… Hayatı almışım kaleme. Kalem en tükenmez yerde tükeniyor. Hayata mı dayanamıyor kelimelerime mi bilmiyorum. Ama bir sorunumuz var belli. Kırmızı başlıklı kızın başına gelenler kırmızı başlığından mıdır, düşünüyorum. Neden Kurt suçlu mesela? Doğasıydı karnını doyurmak. Ama bilemezdi uzun yıllar sürecek olan bir hikâyede vahşetle anılacağını ve bütün çocukların ondan nefret edeceğini. Evvel zaman içindeyken kalbur da saman içinde ne arıyordu, bir fikrim yok. Anlayamadığım sözlerle başladı dinlediğim bütün hikâyeler. Ve bütün hikâyeler mutlu sonla bitti. Şimdiyse kokoş bir perinin sihirli bir değnekle…

Devamını Oku
TOPLUM 

DEREYE RENGİNİ VERENLER – 1

Dersim halkına saygıyla… Tarih, çoğu kez haklı olanın kaleminden çıkan gerçeği değil, güçlü olanın dilinin altındaki baklayı yansıtan bir bellektir. Gücü elinde bulunduranlar, olayı ya da olguyu olduğu gibi değil, işlerine geldiği gibi yansıtmanın zeminini hazırlar. Bunun için önce bir düşmanın bulunması, sonra da bu düşmanın kandırdığı çoğunluğun(!) yaratılması gerekir. Bu tablo oluşturulduktan sonra iş artık tanımlanmış düşmanı(!) ortadan kaldırmak konusunda üretilecek yöntemlere kalır. Burada ise işin içine güçlünün haklılığını(!) anlatma çabası girer. Bu, aslında gerçeğin yalanla sıvanması aşamasıdır. Hâlihazırda olan biteni gözler önüne seren belgeler ya yok edilir ya…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

İDRİS KOÇOVALI OLARAK TÜKETİLMENİN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

2011 yılı… Eylül ayı. 18’inci Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali‘ndeyiz. Festival için kente gelen sinemacılar sevgi kortejinde, klasik otomobillere binmiş, Adanalıları selamlıyor. Heyecan ve coşku had safhada… O dönem, Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nun hemen karşısında bulunan Adana Kent Konseyi’nin penceresinden korteji izliyoruz. Yanımda, tanıdığım tanımadığım bir sürü insan… Burada da heyecan ve coşku tavan yapmış. Yakınımda, tanımadığım kişilerden birkaçı korteje doğru “Nuri Baba, helal sana!” diye bağırıyor. Ben sanıyorum ki, Nuri Bilge Ceylan’ı gördüler, ona sesleniyorlar. Bakıyorum, göremiyorum. Belki yanında Muhammet Uzuner, Taner Birsel, Ercan Kesal, Yılmaz Erdoğan’ı…

Devamını Oku
FELSEFE 

DOĞANIN DENGESİ VE YAŞAMA SANATI ÜZERİNE ÖTEKİ TÜRLÜ BAKIŞ

Değerli dostlar, her yazı yazanın kendine gıcıklık başlığı olan “Yazı yazmak zor zanaattır” güzellemesi ile aslında zarif ve zekice bir yolla zımni bir övgü kabullenmesi beklediği bir davetiyedir. Bu girizgâh ile kendimi de bu cenahta görme isteğimin olduğunu peşinen belirteyim. Spot bir giriş, çoğu kez yazının atmosferinin hezeyan bir şekilde tepetaklak yuvarlanma ihtimali olarak kendini ele verir. Yazı yazmak ustalık isteyen kutsi bir iştir. Muharrir kişinin ilk işi kelimelere hâkimiyeti olmasındadır. Söze sahip olanın söz sahibi olması, fikriyatın açığa vurulmasında doğal dengedir. Yazı yazan kişiden korkmamalı, tıpkı okuyan kimseden korkulmaması…

Devamını Oku
FOTOĞRAF 

ARAYIŞ

Uzun yıllar nefes alıp vermek için çabaladığım ‘barınaktan’ çıkmışım. Soluksuz, yapay, geçici bir başka barınakta konaklamışım. Geceler uzun mu, kısa mı, ölçemiyorum. Zamanın anlara bölündüğü bir geçit sanki bilincim. Kedi sokuluyor böğrüme usulca. Duyarsızlığıma miyavlıyor. Sevgi, ilgi, paylaşım istiyor belli; öylesine doyumsuz ve arsız ki. Uzak ya da yakın bir barınakta, aynı bekleyişte çocuklar geliyor aklıma –sahi hiç çıkmışlar mıydı-; duygularını bir kedi saflığında anlatamayacak kadar körelttiğimiz. Anlatacak olsa köreldiğimiz… Biz ne vakit böyle olduk diyecekken, sahi biz ne vakit böyle olmayabilirdik diyorum. Oysa sadece balonları ve gelecekleri olmalı, ‘güneşin…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ÇUKUR’UN KOCA ÇINARI: YAŞAR KEMAL’İN İNCE MEMED ROMANINDA YAPI VE İZLEK – 1

“Zulme karşı koymamak kâfirliktir, diyordu. Çocuğunun rızkını, baba yurdunu korumamak, bırakıp gurbet ellere düşmek kâfirliktir. Zulme karşı koymamak zalime ortak olmaktır. Korkmak, korkudan dolayı yılmak kâfirliktir.” (İnce Memed 2, s. 181) Gerçekçiliğin yahut toplumcu/köy gerçekçiliğinin üzerinde, kendi gerçekliğini yaratan, gerçekliği dönüştürerek değiştiren, Güney Anadolu’yu doğasıyla, insanıyla, tüm ayrıntısıyla yaşayan ve anlatan YAŞAR KEMAL, Berna Moran’ın deyişiyle “abartılarak işlendiği için simgeleşen ve arketipleşen kişiler ve olaylarla (…) kurmaca yönü ağır basan destan havalı metinler üreten” (Moran 2002: 101) bir yazardır. Moran, Türk Romanına Eleştirel Bir Bakış 2’de, İnce Memed’i “Eşkıya Öyküsü”…

Devamını Oku
SON BASKI 

PALTOLU BİR AKŞAMDAN GERİYE KALANLAR

Yazı masamın üzeri ne zamandır dağınık, karışık. Notlar aldığım kâğıtlar, içlerine gazete kupürleri koyduğum ajandalar, ses kayıt cihazları, fotoğraf makinesi, kalemler, kartvizitler, dosyalar, ekonomi ve edebiyat dergileri, kitaplar… Ne zamandır duruyorlar öylece. Biriktiler. Birikiyorlar. Kitaplığımı daha geçen aylarda düzenledim. Onlar da ne zamandır dağınık ve karışıktı. Önce hepsini yan odaya taşıdım, rafları boşalttım ve ardından edebiyattan politikaya, felsefeden ekonomiye sınıflayarak bir düzene soktum yeniden. Şimdi daha derli toplular. Masama bakıyorum yeniden. Hâlâ dağınık. Çok karışık. İSTİNYE BALIKÇISI’NDA BİR KASIM AKŞAMI Kasım ayının üçüncü ve son dönemeci. İsmail Güneş, Cemal Demircioğlu,…

Devamını Oku