KÜLTÜR-SANAT POLİTİKA TOPLUM 

TOPLUMSAL HAFIZA, DEPREM VE SANAT

Başlıktaki üç kavram arasında nasıl bir ilişki kuracağımı merak ettiğinizi biliyorum. Son yıllarda başta ülkemizde olmak üzere bilimin, hafızanın, emeğin ve sanatın büyük bir yıkıma uğratıldığını açık biçimde gözlemledik. Ülkemizde yalanlar, sahte gündemler, liyakatten uzaklaşmış kamu yönetimi, halının altına süpürülüp görmezden gelinen büyük sorunların birikmesi sonucu çok ciddi bir varlık-yokluk sorunu yaşıyoruz. Elbette bütün bunları aşacağız; ancak kaybettiğimiz yılların ve heba ettiğimiz kaynakların muhasebesini yaptığımızda dehşete düşeceğimiz anlaşılıyor.

Şimdi gelelim başlığımızdaki konuya. Toplumsal hafızamız ile depremin ve sanatın nasıl bir ilişkisi olabilir sorusuna.

Dünyada bilimsel ve teknolojik anlamda ciddi bir atılım yaşanırken ülkemizde fiziki yapılaşma (bina, yol, köprü) dışında bir yatırım alanı ortaya çıkmadı. Özellikle son yıllarda kaynaklarımızı doğayı yok ederek ve kentlerde boş bulduğumuz her alana binalar inşa ederek harcadık, bilimin ve teknolojinin yarattığı fırsatlardan yararlanmak yerine maliyeti en düşük yapılar oluşturmayı tercih ettik. Bu hovardalığın bedelinin çok ağır ödeneceği düşünülmeden bütün kaynakları binalara, yollara, köprülere yatırıp geçmiş toplumsal hafızamızı silmek için bilinçli bir politika uygulandığını görmemek elde değil. Şehir hastanelerine rakip olmaması için açılışı yapılmamış hastaneler yıkıldı, kentin yanı başındaki havaalanlarının pistleri kırılıp acil ve yaşamsal durumlarda kullanılabilecek Atatürk Havalimanı tahrip edildi. Kıyılarımızda yaşanan doğa tahribatı konusuna hiç girmeyelim.

Şimdi kritik sorumuzu soralım: Bütün bu yıkım sürecinin toplumsal hafıza ve deprem ile ilişkisi var mıdır?

Kahramanmaraş merkezli 11 kentimizin etkilendiği ardı ardına gelen depremlerin şehirlerimiz, ilçelerimiz ve köylerinde büyük yıkım yaratmasının nedenini düşününce, yapılaşma sürecinin denetiminde yaşanan ihmaller öne çıkıyor. Yan yana duran apartmanların birisinin toz toprak yığını haline gelmesine karşın yanındaki apartmanın ayakta kalması karşısında “nerede yanlış yapıldığı” sorusunun yanıtını çok iyi biliyoruz. Ne var ki, bu yanlışı yapmaya devam edilmeyeceğini kim söyleyebilir? Deprem ülkesi olan Türkiye’de son depremlerde bu derece yıkım yaşanmasından dersler çıkaracağımıza inancımız ne kadar?

İşte, bu noktada, “toplumsal hafıza” konusu gündeme geliyor.

Ülkemizde yaşanan depremler ve seller gibi diğer afetlerden ders alıp ciddi önlemler almadığımız için toplumsal hafızamız oluşmadığı sonucuna ulaşabilir miyiz? Elbette, ulaşıyoruz.

Ülkemizde her konuda toplumsal hafızayı oluşturmak ve canlı tutmak için elimizdeki en büyük araç ne olabilir? Bu konuda eğitim, tarih bilinci, rasyonel yönetim, iletişim ve medya hafızası gibi araçlar kullanılabilir. Bu noktada benim en çok önem verdiğim toplumsal hafıza yaratıcı araç ise “sanat” olacak.

Sanat ile toplumsal hafızayı nasıl kalıcı ve güçlü hale getirebiliriz? Bu sorunun yanıtını, Konya’nın Beyşehir ilçesinden çıkıp bugün Paris’te yaşayan ve ülkesiyle bağı hiç kopmamış olan ressam ve heykeltıraş İsmail Yıldırım’ın güzel bir sohbetinde yakaladım.

Yurt dışında resim ve heykelleriyle yeni bir hayat inşa eden usta ressam ve heykel yontucusu İsmail Yıldırım, ülkemizde depremler ve afetler konusunda toplumsal bir hafıza yaratılması için sanatın çok etkili bir araç olacağını vurgulayarak çok çarpıcı bir öneride bulundu.

Peki, neydi bu çarpıcı öneri?

İsmail Yıldırım, deprem bölgesinde yıkımdan en çok etkilenen bölgelerde deprem enkazlarından birkaç tepenin oluşturulması, bu tepelerin yeşillendirilerek ve etrafında gezilecek biçimde tasarımı yapılarak “toplumsal hafıza anıtına” dönüştürülebileceği fikrini anlattı. Bu tepenin bir deprem anıtına dönüşmesi konusunda detaylı fikirlerini dikkatle dinledim ve anlattıklarından çok etkilendim. Bu fikrin detaylarını açıklamak telif hakkına gireceği için burada bırakıyorum.

– İsmail Yıldırım –

Depremler konusunda toplumsal hafıza oluşturulması ve bu konuda sanatın kullanılması konusunda ressam ve heykeltıraş İsmail Yıldırım’ın çarpıcı projesini, seçim sonrasında yeni iktidarın dikkate alması gerektiğine inanıyorum. Böylece, ülkemizin ihtiyacı olan afetler konusunda toplumsal hafıza yaratılmasında en etkili araç olan sanatın kullanılabileceğinin bir örneğini de yaratmış oluruz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar