POLİTİKA 

BÜYÜK OYUN

17 Haziran 2021, Türkiye Cumhuriyeti için çok önemli bir gündür. İçinde yaşadığımız için sıradan bir gün gibi görünebilir; ancak bu tarih, ülkemizin geleceği için yeni bir sayfanın açıldığı ve korkunç bir planın devreye sokulduğu gündür. Bu önemli gün – 17 Haziran 2021, Türkiye’nin parçalanması, demokrasinin rafa kaldırılması, kaotik bir dönemin yaratılması için “düğmeye basılan” tarihtir.

Bir siyasi partinin il temsilciliği, silahlı bir –belki de üç– kişi tarafından basılıp içerdeki genç bir kız öldürülmüştür. Bu konuda çok sayıda analiz, iddia, yazı ve görsel değerlendirme okuduk, izledik ve izlemeye devam edeceğiz. Ne var ki, okuduklarımız, duyduklarımız ve gördüklerimizden bir sonuç çıkarmakta zorlanacağız. Bu yazının konusu, korkunç planı deşifre etmektir.

Olayın analizi için bildik yöntemler kullanmayacağım. Saldırıyı kimin yapmış ya da organize etmiş olduğundan yola çıkmayacağım. Böylesi bir yaklaşım, bizi baştan manipüle eder. Olayın sonuçları açısından analiz yaparak daha geniş bir bakış açısını tercih edeceğim.

Türkiye’nin son 50 yıllık tarihinde ülkenin geleceğini ilgilendiren en önemli konu, kuşkusuz ki “terör”dür. “Terör” olgusunu kısaca açıklayalım.

Terör eylemleri ve terör örgütlerinin tarihi, sandığımız gibi çok yeni değildir. Terör, tarihi binlerce yıl öncesine giden şiddet kullanımına dönük bir eylem biçimi olup binlerce yıl öncesinde bile terör örgütleri mevcuttur.

Düşük yoğunluklu savaşın tarihinin M.Ö. 10.000 yılından sonra Orta Doğu’da, birkaç binyıl sonra da Amerika, Avrupa ve Doğu Asya’da özel amaçlı kaleler ve silahların kullanımı ile avcı-toplayıcı dönemden sonra gelen tarım toplumuna kadar götürülebileceğini belirten terör uzmanı ve yazar Max Boot, M.Ö. 3100’lü yıllarda gerçek anlamda orduların Mısır ve Mezopotamya’da ortaya çıktığını belirtmektedir. (Max Boot, 2014, ‘Görünmeyen Ordular: Gerilla Tarihi’, İnkılap, İstanbul, s. 8). Bu açıdan bakıldığında, terörün kaynağı sayılabilecek düşük yoğunluklu savaşların binlerce yıl öncesine giden bir tarihi olduğu görülmektedir. Bu nedenle, ülke olarak terörü yalnızca biz yaşamadık ve yaşamaya devam etmeyeceğiz. Terör, dün de vardı, yarın da olacak. Terörü bitirmek için tarihin derin sayfalarına inip dersler çıkarmak zorundayız.

Terör eylemleri, uluslararası destekleri olmaksızın uzun süreli ve örgütlü olarak devam ettirilemez. Bugün varlığını sürdüren terör örgütleri, uluslararası şirketlere dönüşmüş, bazı devletlerin vekâlet savaşlarının parçası haline gelmiştir. Bugün her ülkede ve bölgede terörü önlenmenin ve terör örgütlerini yenilgiye uğratmanın yolu ise terörün uluslararası desteğini kesmekten geçmektedir.

Terör, yalnızca dış güçlerin kullandığı bir istikrarsızlaştırma yöntemi değildir; çoğunlukla demokratik olmayan ülkelerde terörün devlet içindeki bazı odaklar tarafından kullanıldığı da görülmektedir.

Bunları niçin yazıyorum? Konumuzla çok ilgilidir. Çünkü son yaşadığımız parti binası baskınının amacı da terörün hedeflediği sonuç ile aynı noktaları içermektedir. Ülkenin istikrarsızlaştırılması, içerde kargaşa ve kaotik bir durum oluşturulması, bu süreçte korku atmosferi yaratılması, son eylemin nihai hedefidir. Peki, ülkede kaotik bir durum oluşturulması kimin işine yarar? Bu sorunun yanıtı, söz konusu eylemi planlayanların adresini işaret eder.

Her ülkede siyasal iktidarlar vardır. Demokratik ülkelerde seçimle iktidara gelenler; anayasa, yasa ve hukuk kurallarına uyarak belirli bir süre için yönetimi sürdürürler. Bu süre sonunda, özgür ve adil seçimler ile iktidarlar ya da iktidara gelenler yenilenir. Ülkede istikrarsızlıktan çıkarı olanlar, bu yöntemlere dayanan demokrasiye yönelik en büyük tehdittir. Bu nedenle, son yaşadığımız olay, demokrasimize yönelik çok ciddi bir provokasyondur. Bu provokasyonu planlayanların amacı ise demokratik seçimleri ve demokrasinin işleyişini ortadan kaldırmak çabasıdır.

Demokrasimize ve ülkemize yönelik ciddi bir saldırı ile karşı karşıyayız. Bu saldırıyı ortadan kaldırmak için iktidar ve muhalefete ayrı görevler düşer. İktidara düşen görev, bu saldırıyı açığa çıkarıp planlayıcıları yargı önüne çıkarmaktır. Muhalefete düşen görev ise, demokratik mücadele dışındaki yöntemlerden uzak durup provokasyonlara geçit vermemektir.

Bu saldırıyı terör örgütlerine ihale ederek konuyu kapatmaya çalışanlar olursa, bu güçler, saldırıyı yapanlar ile kol kola yürüdüklerini unutmamalıdır.

Bu ülkede terör ve şiddet ile siyasi başarılar kazanmaya çalışanları uyarmak gerekir. Dünyada terör ve şiddet ile iktidarları sürdürmek dönemi artık sona ermiştir ve önünde sonunda demokrasi kazanacaktır.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar