PSİKOLOJİ 

TAKILMA KÜLTÜRÜ VE MODERN ZORLUKLAR

Takılma kültürü (hook-up culture); özellikle Batı toplumlarında, bireylerin duygusal bir bağlılık olmaksızın fiziksel yakınlık yaşadığı ilişki dinamiklerini tanımlar. Bu durum, bireylerde geçici bir tatmin sağlarken uzun vadede yalnızlık, değersizlik hissi ya da duygusal bağ kuramama gibi sorunlara yol açabilir. Duygusal bağlanma ihtiyacını karşılamayan bu kültür, bireylerde romantik ilişkilerde tatminsizliği artırabilir.

Romantik ilişkiler, sadece bugünkü tercihlerimizin değil, çocuklukta ailemizle kurduğumuz bağların ve yaşadığımız toplumun izlerini taşır. John Bowlby’nin dediği gibi, “çocuklukta bizi kimin sevdiği kadar, nasıl sevildiğimiz de yetişkinlikteki bağlanma biçimimizi belirler”.

Modern dünyada bireysel özgürlükle bağlılık arasında sıkışmış ilişkiler, yüzeysel tatminler sunsa da gerçek huzur, sevgi, emek ve fedakârlıkla gelir. Simone de Beauvoir’ın dediği gibi, “sevgi, iki kişinin birbirinde varoluş bulduğu bir sanattır”.

İlişkilerde tatmin, yalnızca birine sahip olmakla değil, onun varlığına saygı duymakla mümkündür. Emmanuel Levinas’ın dediği gibi, “sevgi, ötekinin varlığına sonsuz bir sorumluluk duymaktır”. Sevgi, insanın ruhunu kanatlandırır; ama bu kanatlar ancak emekle güçlenir.

Erich Fromm’un sözleriyle, “sevgi, bir nesne değil; bir eylemdir”, var olmanın en cesur halidir.

Albert Camus’un dediği gibi de:

Sevgi, bir başkasının tüm karanlığına ışık olma cesaretidir. Gerçek bir bağ, yalnızca iki insanın birbirini anlamak için gösterdiği fedakârlıkta ve birbirine alan açtığı o sessiz saygıda yeşerir. Çünkü sevgi, tek başına bir eylem değil; birlikte yaratılan bir evrendir.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar