BURASI TÜRKİYE: TEKRARIN İÇİNDE SIKIŞMAK!

-İSTANBUL-
Bir sabah uyanıyorsun, dünya bildiğin gibi değil. Bir haber düşüyor ekrana, içini sıkıştıran, mideni bulandıran, kalbinin ritmini bozan… Sokağa çıkanları görüyorsun, gözlerindeki öfkeyi, korkuyu, umudu. İçinde bir şey kırılıyor. Ya da belki çoktan kırılmıştı da sadece daha fazla çatlak ekleniyor o eski yarıklara.
Bu ülkede yaşamak, sürekli bir yas süreci gibi bazen. Daha önce hissettiğin bir kaybı, bir hayal kırıklığını, bir öfkeyi yeniden yaşıyor gibisin. Tekrar ve tekrar… Bir kısır döngü gibi… Ve bu sadece bir haber değil, sadece bir olay değil. Senin hikâyenle birleşiyor. Çocukken öğrendiğin sessizliklerle, susturulduğun anlarla, gözlerinin içine bakarak “Bir şey olmaz” diyen ama sonra hiçbir şeyi değiştiremeyen yetişkinlerle birleşiyor.
Ve şimdi bu haber, bu sokaklar, bu kalabalıklar… Herkes kendi hikâyesinin yaralı yerinden bakıyor olup bitene. Kimisi kaygıyla, kimisi öfkeyle, kimisi umutsuzca, kimisi de hâlâ inanarak. Ama hepimiz, bir yerlerden eksilmiş, bir şeyleri yarım kalmış insanlarız.
Peki, ya sonra? İşte bunu bilmiyoruz.
Ama şunu biliyoruz:
Kalbini dinleyerek hissettiklerini inkâr etme. Öfkeni küçümseme, üzüntünü hafife alma, umudunu da küçümseme. Çünkü içinde yankılanan her duygu, yılların, yaşanmışlıkların, hayal kırıklıklarının ve en önemlisi insan olmanın bir parçası…
Bugün ne hissediyorsan tam da onu hissetme hakkın var.