POLİTİKA 

ASGARİ NAKAVT

İnsanları tekme ve yumruklarla düzeltemezsin.” [Bruce Lee]

Sen, ben, hiç kimse hayat kadar sert vuramayız.” [Rocky Balboa]

İşçilere bir çalışma günü karşılığı olarak ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım, kültür vb. gereksinimlerini günün fiyatları üzerinden en az düzeyde karşılamaya yetecek ücret. [Asgari Ücret]

Evdeyim sevgili okur, tıpkı sizin gibi, evde çay demliyorum, Evgeny Grinko eşliğinde bir bardaktan diğerine uçuyorum, ta ki 2020 yılı için açıklanan net asgari ücreti duyana kadar.

– 2 bin 324 lira 70 kuruş.

– Jestli mi, jestsiz mi?

– Haa.

Sevgili okur, muhalif biri değilim, hatta biraz korkak, biraz da Murat Menteş’in ‘Korkma Ben Varım’ adlı kitabındaki roman karakterleri gibiyim. (Üzgünüm Mr. Menteş.) Tiyatrolardaki oyunları da cumaları da kaçırmam, sigarayla poz vermişliğim de kumarım da yoktur, barlara gitmem. Ama kafamda bir ses: Çalış lanet olası, daha fazla çalış! Artık gündüz yetmiyor akşamları da taksiye çıkman gerekecek, bırak tiyatroyu böyle giderse kıraathanede çay dahi içemeyeceksin. (En ekonomik çay, kıraathanede içilir, tabii eğer karton bardak âşığı değilseniz.)

Tanrı aşkına, 2 bin 324 lira 70 kuruş ile ev geçindiren o güzel insanlar, sihirbazlıktan da öte sizin yaptığınız. Hayatta kalma diye bir sanat dalı olsa, bu sanatın açık hava müzesi herhalde Türkiye olurdu. Dünyaca ünlü Türk sanatçıları, konferans ve söyleşiler için çıktıkları dünya turnesi kapsamında Avrupa’daki şehirlere gider, oralarda büyük ilgiyle karşılanırdı. Söyleşi sonrası sanatçılar adına mikrofonlara açıklama yapan dünyaca ünlü Türk sanatçı (tekstil işçisi) Refik Risk, “Hayatımda ilk defa, hararet yapmasın diye dua ettiğimiz dev makinelerin sıcaklığından değil, dev spot ışıklarından terledim, burada elektrik faturalarını kim ödüyor?” diye açıklama yapardı.

Hepimiz kabul edelim ki sadece ben değil, hepimiz deliriyoruz.

Bir insanın, gün içerisinde telefon ekranına, sosyal medyaya ayırdığı zaman ile ailesine ve çocuklarına ayırdığı zamanı düşündüğümüzde, buna hunharca beğenilme ve tuhaf bir şekilde her ortamda takdir edilme isteğini eklediğimizde, takdir edilmediği, hele ki reddedildiği durumlarda karşılarındaki kadınlara neler yaptıklarını da eklersek… Sizce de delirmiyor muyuz? Dünya sahnesinde şanlı bir tarih yazmış ve o sahneye büyük kahramanlar çıkarmış bir milletiz, evet; ama artık delirdiğimizi kabul edip tedavi yöntemleri aramalıyız.

Havlu atacak bir millet değiliz.

Nakavt olmak istemiyorsak, birbirimizden nefret etmekten vazgeçmeliyiz.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar