TEMMUZUN ILIKLIĞI BİR HOŞ EDER ADAMI
-ADANA-
Şiirle, öyküyle, romanla geçiyorsa eğer zaman, temmuzun ılıklığı elbette hoş edecektir adamı yahut kadını.
Hava raporları yaz yağmurlarının başlayacağını söylüyor.
İnsan hiç yağmura hazırlar mı kendini?
Hazırlar.
Neden hazırlamasın!
Tüm çıplak duygularını, bekleyişlerini, özlemlerini yaz yağmurlarının esrik yağışlarına bırakacaktır belki.
Gökyüzü buharlı buharlı gözyaşı dökerken yüreklerde biriken her ne varsa yaşanmışlıklara dair, hepsi aynı haznede toplanıverecektir.
Tüm çıplaklığıyla, tüm ılıklığıyla bir temmuz teneffüs edilecektir.
* * *
Şiirle, öyküyle, romanla geçirilen zaman, edebiyatın doruklarında soluklanılan zaman en doğru zaman değil midir?
En zararsızı, en doğal olanı?
Temmuzun sıcaklığında beklenen yaz yağmurları tüm mevsimi bir anda ılıklaştıracak, insan tüm çıplaklığını o ıslanışa, o ılıklaşışa hazırlayacaktır.
Kendini temmuz ıslanışına hazırlayan insan şiirlerin, öykülerin, romanların en temmuzluca, en yağmurluca olanını bulutlarla kaplanan gökyüzüne bakarak okuyacaktır.
Ve o tüm çıplak duygularıyla, o tüm çıplak yağmurlarıyla o edebi metinleri okurken zamanın ona bir armağanı olan o hoşluğu da yaşayacak ve temmuzun ılıklığında hoş olan bir adam yahut bir kadın olacaktır.
Tüm çıplaklığıyla, tüm ılıklığıyla…
* * *
İşte, tam o vakit, örneğin Ece Ayhan, o ‘Mor Külhani’ şiirinden dizeler okuyacaktır:
“Şiirimiz kentten içeridir, abiler/ takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir/ bir kent ölümün denizlerine kayar dragomanlarıyla/ düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur, abiler?”
Hemen arkasından Edip Cansever, “gelmiş bulunacak”; Turgut Uyar, ‘Göğe Bakma Durağı’nda sevgilisiyle buluşacak; ‘Bir Yeryüzü Tanığı’ olan İlhan Berk de, “Ne böyle sevdalar gördüm ne böyle ayrılıklar” diyerek şu dizeleri mırıldanacaktır:
“Ne zaman seni düşünsem/ bir ceylan su içmeye iner/ çayırları büyürken görürüm. // Her akşam seninle/ yeşil bir zeytin tanesi/ bir parça mavi deniz/ alır beni. // Seni düşündükçe/ gül dikiyorum elimin değdiği yere/ atlara su veriyorum/ daha bir seviyorum dağları.”
* * *
Şiirler yaz yağmurlarını başlatmıştır çoktan.
Yüreklerde şırıl şırıl yağmaktadır.
Ve temmuz ılıklığındaki adamı yahut kadını bir hoş etmeyi sürdürmektedir.
Derken ‘Halikarnas Balıkçısı’ olarak bildiğimiz Cevat Şakir Kabaağaçlı, Ege’den öykülerini göndermiştir iklimimize.
Onları da okudukça daha bir yaz yağmurlarına teslim olmuşuzdur.
Biraz da Halikarnas Balıkçısı’nı konuşturtmuşuzdur, biz yine bir müddet susarak:
“Balıkçılar, şafaktan önce kayığa binip açıldılar. Ortada çıt yoktu. Yan yana duran üç balıkçı, ayakta göğüsleriyle, elleri ve kollarıyla ite ite kürek çekiyorlardı. Salmastralar gıcırdıyor, çıplak ayaklar her itişte farsların üzerine vuruyor, kürekler düzenli olarak denizi dövüyordu. Hiç kimse, yanı başındakine bir söz söylemiyordu. Birdenbire dimdik durdular. Şafak, cam gibi denize yankılanmış ve orada ikinci bir şafak yaratmıştı. Kayık, sanki göklere asılmış, tan ışığında ilerliyordu. Gün yeni yeni yaratılmaktaydı. Upuzun bir sur, kırmızı ötüşüyle bütün ufukları aradı. Karanlıktan kurtulmakta olan denizler, dağlar, kuşlar, böcekler, çiçekler, ağaçlar seslerini evrenin çağırışına kattılar. Gün doğuyordu; sessizlikten müzik doğarmış gibi, birden üç balıkçının titreyen dudaklarından aynı zamanda bir türkü yükseldi. Uyanan ışığa onlar da seslerini kattılar. Yaşlı balıkçı ötekilere döndü, ‘Deniz şanlı şeydir, vesselam!’ dedi. Sonra önüne döndü. Ciğerlerini doldurdu ve ‘Merhaba deniz!’ diye bağırdı. Öteki iki denizci de, olanca güçleriyle haykırdılar: ‘Yaşasın deniz!’ Sesleri, uçurumlardan algılandı; bir kaya, ötekine, ‘Yaşasın deniz!’ diye ünledi…”
* * *
Hava raporları yaz yağmurları başlayacak diyor; ama hâlâ bir yağmur belirtisi yok gökyüzünde.
Belki yağmur yağar diye başlatılan bu yazı da son bulacak biraz sonra; ama yağmur hâlâ yok.
Bu yazı şimdi boşa mı gidecek?
Elbette hayır!
Az sonra son nokta konulacak ve temmuz ılıklığında bir hoş olan adamlara yahut kadınlara iletilecek.
İletildi bile.
Ama hâlâ yağmur yok.
________________________________
Not: 9 yıl önce yazılmış bir yazı…