YAŞAM 

‘ORMANLARIN GÜMBÜRTÜSÜ’, ‘ŞAFAĞIN DEĞİRMENİ’ VE HARLI TEMMUZLAR

Temmuz sabahı, geceden kalma serinliğini usulca bırakıyor omzumuza.

Güneş henüz yakmaya başlamamışken kuş sesleriyle uyanan bir sessizlik hâkim ovada. Az ileriden çam kokuları geliyor.

Çocukluğumun yazlarına götüren bir koku bu…

Biraz poyraz, çokça iyot kokuyor.

Yine beni çocukluğuma götüren o türküdeki “ormanların gümbürtüsünü” daha bir işitiyorum eriştikçe çamların derinliklerine.

Adım adım ilerliyorum “ormanlardan aşağı” doğru…

Orman beni çağırıyor, çam kokuları çocukluğumu getiriyor bana.

İyot kokulu, poyraz kokulu çocukluğumu…

* * *

Temmuz sabahı serin serin tenimizi okşarken “Günler geçer ve çalışır şafağın değirmeni” diye başlayan bir şiir, yazın orta yerinde mevsimin zamanlarını sorgulatıyor bize.

Mevsimin zamanı hangi zamandır, ne zamandır?

Bize sarı otları sunan zahir zaman mı?

Ağaçlar gibi, şairler gibi yanan ahir zaman mı?

Yoksa yüreğimize acısıyla bir od gibi konan kahir zaman mı?

Hangi zamandır?

Ne zamandır?

Şafağın değirmeni hangi rüzgârları estirir bir temmuz sabahında ve estirir de hangi yangınların külünü harlatır?

Hangi küllerden hangi “yeniden doğuş” ışıklarını parlatır umutlu yarınlarımızda?

Parlatır da temmuz değirmenlerinin fişeğini fırlatır narlı ufuklarımıza?

Ve biz sorgularız, sorgulamalarımızdan bir gelecek kurgularız.

* * *

Temmuzlarımız har içindedir şimdi; ormanlarımız, umutlarımız, yarınlarımız zar içindedir.

Okuduklarımız, yazdıklarımız ise hep harlı temmuzlar üzerinedir:

Yanan bir ormanın içinden geçerken ağacın can çekişmesini duymamak mümkün mü? Her çığlık, bir yaprak sesi gibi; ama aslında koca bir hayatın yıkılışıdır.

Her yaz bir başka yanıyorum. Yangını söndürecek su yok içimde. Her şey kurak, içim kavruk. Yaşamak da böyle bir şey galiba: Yanmayı kabullenmek!

Sessizlik, her şeyin içini yakar. Hiçbir alev bu kadar derine inemez. İnsan, konuşamadan da yanar bazı zamanlar.

Bazı anlar vardır ki insan yaşarken tutuşur. Yürek bir kibrit gibi alev alır. Ne acıdır bu ne de mutluluk; sadece yanmaktır.

İçimde bir yer sürekli alev alıyor. Sebebi yok. Belki de her şeyin sebebi bu: Yangının sebebinin olmayışı!

Ateşle doğmuştum ben, alevler içindeydi kalbim ve her temmuz geldiğinde küllerimden yeniden ağladım.

Bir şey var bu havalarda. Temmuzun henüz başında… Islak gözlerle yanıyor dünya; kadınlar, çocuklar, ormanlar… Her ne varsa yanmaya meyilli. Alev alev içimizde…

* * *

Ormanlarımız yanıyor “gümbürdeyerek”, her yaz mevsimi olduğu gibi…

Şafağın değirmeni” çalışıyor sabahın ilk saatlerinden beri.

Ve harlı temmuzlar hep yüreğimizde duruyor, derin bir yara gibi.

Günlerin geçtiğini söyleyen şair, şiirini şöyle bitiriyor:

Temmuz tam bu işe göredir bana kalırsa,/ gel, bağışlayalım birbirimizi.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar