ÖMRÜMÜZÜN BAHARI; ŞİİRİ ÖMRÜMÜZÜN

-ADANA-
Hilmi Yavuz’un “İşte bu son talanı ömrümüzün;/ aşklar, acıya emanet” dediği bir zaman diliminde değilizdir belki ama neşe kadar hüzün de hep asılı durur şu sol yanımızda.
Günler geçip gider, haftalar aylara döner, güzler ilkbahara aralar kapısını; mevsimler yaş döker, saçlarımız kırlaşsa bile yüreğimizdeki kır çiçekleri hep dipdiri durur.
Hüzünlerimiz muhakkak vardır ama umutlarımız hep daha çoktur baharında ömrümüzün.
Sevgisizlik, aşksızlık ise hep az, hatta hiç yoktur!
* * *
“İlhamını saadetten alan”, “kızlara çeyizlerinden bahseden”, “çocuklara müjdeler veren” o güzel günlerin şairi Melih Cevdet Anday, şiirinin sonunda “Fakat güç oluyor bu işler/ güç oluyor yalan söylemek” demektedir.
Ömrümüzün baharı yaşanıp giderken hüzün bulutları da bizimle beraberdir. Bazen yağmur gibi yağar ruhumuza; ama çoğu kez de tertemiz eder tüm kirlenmişliğimizi.
Arındırır bizi. Arınırız.
İlkbahardan ilkyaza açarız penceremizi.
İlkyaz sürgün verirken daha çok mutluyuzdur, daha çok umutluyuzdur artık.
Fransız şair Lucie Delarue-Mardrus’un dizeleriyle (u)mutluluk devşiriyoruzdur:
“İlkyazda biraz deliyizdir/ bütün pencereler aydınlık/ yaban nergisi, çuhaçiçeğiyle doludur kırlar/ her yerde bir dirim, her yerde bir yenilik.”
* * *
Öyle güzel bahar şiirleri varken ve o şiirler ki aşkı sevgiyi umudu içimizde büyütürken ne mümkündür hüzünlenmek?
Ne mümkündür yağmurlu yağmurlu bakmak yarınlara?
Yine bir Fransız şair Paul Éluard, “Aşkımız bu baharın gülücüğü/ tıpkı güzelliğin gibi,/ bahar kokuyor iyiliğin” dediği sevdiğine, “Hey, değişik mevsimlerin kızı!/ Toprağa bağlıyor beni ayakların/ yıllardır sana âşıklığım” diye sesleniyor.
Fransız şair, hepimiz için de aşkı sevgiyi umudu dizelemeyi ihmal etmiyor:
“Ak karı eritmeye gelin/ çiçekler doğurtmaya otların içinde/ hem kurtarırız belki güneşi de.”
Hangi çağda yaşıyorsak yaşayalım hep o güneşin peşinde değil miyizdir hepimiz?
Nâzım Hikmet’in dediği gibi, “güneşin zaptı” yakın değil midir, sahiden?
Yakın değil midir umudun güneşleri? Elimiz değdi değecek.
Umutsuzluk, kaygı, keder dolu yarınlarımız ise en uzaktır!
* * *
“Bu sabah mutluluğa aç pencereni/ bir güzel arın dünkü kederinden/ bahar geldi, bahar geldi güneşin doğduğu yerden/ çocuğum, uzat ellerini” diyen Ataol Behramoğlu gibiyizdir belki de.
“Bulut gözlü buzağıyı koşturan sevince” gebeyizdir her ilkbahar geldiğinde.
Nasıl da “telaşlı telaşlı çarpıyordur toprak ananın kalbi” şimdi.
Ataol Behramoğlu gibiyizdir, evet, tıpkı onun gibi:
“Şöyle yanı başıma, çimenlere uzan/ kulak ver gümbürtüsüne dünyanın/ baharın, gençliğin ve aşkın/ türküsünü söyleyelim hep bir ağızdan.”
İspanyol şair Federico Garcia Lorca’nın dizeleri ise daha bir güzelleştirip duracaktır baharı:
“Zeytin devşiriyor/ güzel yüzlü kız./ Rüzgâr, kulelerin sevdalısı/ belinden kavramış kızı. // Mavili yeşilli urbalar/ giyinmiş dört atlı/ geçti, Endülüslü./ ‘Kız, gelsene Kurtuba’ya’/ aldırdığı yok ki kızın. // Portakal rengi urbalar/ giyinmiş ince belli/ üç boğa güreşçisi geçti/ kılıçları kadim gümüşten./ ‘Kız, gelsene Sevilla’ya’/ aldırdığı yok ki kızın. // Ve dağılan ışıklarla akşam/ erguvana dönerken/ bir delikanlı geçti/ güllerle menekşelerle,/ ‘Kız, gelsene Granada’ya’/ aldırdığı yok ki kızın. // Güzel yüzlü kız/ zeytinini devşirmede,/ boz kolunu rüzgârın/ dolamış beline.”
* * *
Hilmi Yavuz her ne kadar “Metruk bir ev gibiyiz sanki:/ sanki sen de, sanki ben de/ her şeyin adı yok gibi, silinmiş,/ bir acı karanfil kalmış ülkende” diye diye dizelese de şiirlerini, biz daha baharın başındayız.
Çok başındayız.
Acının, hüznün henüz en sonunda!
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dediği gibi…
Çünkü biliyoruz ki “yılda bir kere çıldırır ağaçlar sevincinden/ yılda bir kere uzatır avuçlarını yaprak/ sevincinden titreyerek/ yılda bir kere kendini verir toprak/ yılda bir kere yarılır bahçeler hazdan”.
Ve o yüzden “biz de çatır çatır çatlayacağız bin bir yerimizden/ ağaçlar gibi”.
Çünkü yine bahar geldi; ömrümüzün baharı, şiiri ömrümüzün.