EDEBİYAT YAŞAM 

‘MAYISTA ÜZGÜN GÖNLÜM’; İÇİM BİRAZ UMUT, ÇOKÇA HÜZÜN…

Mayısta üzgün gönlüm/ her gün/ biraz daha artarken/ içimdeki hüzün” diyor Gülsüm Cengiz. Ve şiirini şöyle sürdürüyor:

Uzak dağlarda şimdi/ giyinirken ilkyaz/ gelincikleri,/ toplanırken kırlangıçlar yeniden/ geçerken güller tomurcuğa/ bir mayıs günü,/ sevdiğime verecek/ karanfil bulamadım./ Ona yüreğimi sundum.

Mayısı ortaladık gidiyoruz. Koronavirüs günlerinde karantinalı yaşantımız devam ediyor. Bazı büyükşehirlerde hafta sonu sokağa çıkma yasağı kaldırıldı. Toparlanıyor muyuz, yoksa bizi daha kötü günler mi bekliyor; bilmiyoruz.

Baharı kaçırmanın üzüntüsünü yaşıyor belki birçoğumuz. Doğaya karışmanın, güneşi yudumlamanın, bahar çiçekleriyle koklaşıp oynaşmanın ne denli kıymetli olduğunu daha iyi anlıyoruz.

Umudu bırakmamaya, şiire tutunmaya devam ediyoruz.

TOROSLARDA BİR YÖRÜK KIZI YA DA ESRİK BİR OZAN

Gülsüm Cengiz’in bir başka şiirine dokunuyoruz şimdi de, yüreğimiz mavi mavi oluyor, ruhumuzu denizlere açıyoruz:

Gök gözlerine dolar/ aşk yüreğine/ köpürür deniz/ vurur öfkesini kayalıklara/ kartallar konar kalkar/ doruklara/ sarılır birbirine/ iki deli hanımeli/ Torosların yamacında/ türkülenir Akdeniz.

Bir Akdeniz türküsü tutturmuşuz. Yörük çadırlarındayız, dumanı tüten sevdalar topluyoruz. O bilindik türküdeki “yoğurt gibi ela gözlü, ayran gibi şirin sözlü” kızları oğlanları görüyoruz.

Ve şiire devam ediyoruz:

Gök gözlerine dolar/ aşk yüreğine/ bu dağların başında/ bir kız dolanır koyakları/ saçları defne/ ellerinde kekik kokusu/ ağzında mersin yemişinin tadı/ gözleri peygamber çiçeği/ –belki bir Yörük kızı/ belki esrik bir ozan–/ arar geçmiş baharları.

YÜZÜNDE GÜNEŞİ TAŞIYANLARIN ÇAKMAK ÇAKMAK GÖZLERİ

Gök gözlerine dolar/ aşk yüreğine” diye diye devam ediyor aynı şiir:

“Bir kelebek papatyayla sevişir/ sevişir bir balık ak köpüklerle/ titreşir gökekinler/ yeşilden sarıya geçer./ Gelincikler/ –ki her biri karanlığa isyandır–/ kana boyar ilkyazı.

Kelebekli papatyalı hayaller kuruyoruz. Ömrümüzün ilkbaharı sonbahar olmasın istiyoruz. Sevdalı bulutlar geçiyor üstümüzden o vakit:

Gök gözlerine dolar/ aşk yüreğine/ yanık tenli insanlar/ yüzünde güneşi taşıyanlar/ –ki ekinde, tütünde, pamukta işçidir–/ hızlanır solukları,/ elleri kenetlenir/ sevdada ve kavgada./ Verip yüzlerini/ çoban ateşlerine/ yanakları kıpkızıl/ gözleri çakmak çakmak/ yıldızlara bakarak/ yasak türküler söylenir.

Yaşam şiir içinde, şiir yaşam içinde; mavi mavi, köpük köpük:

Akdeniz, sevdiğim/ kır menekşesi/ direncimin, umudumun simgesi/ şiirimin ülkesi/ karartamaz hiç kimse/ güneşini/ söndüremez ateşini/ yüreğim çünkü Akdeniz/ Akdeniz’in rengi mavi.

‘BİR ŞEY EKSİLDİ GÜNLERİMİZDEN, SOLUDUĞUMUZ HAVADAN’

Mayısı ortaladık gidiyoruz. Haziranın, temmuzun, ağustosun sıcaklığına gebeyiz. Bugünler bizi nereye götürür bilinmez. Yaşayarak öğreneceğiz.

Gülsüm Cengiz’le başladık, onla devam ettik, yine onun bir şiiriyle bitirelim yazıyı:

Bir şey eksildi günlerimizden/ soluduğumuz havadan/ bir şey eksiltildi./ Sabahları uykulu bir günaydın,/ öğlenleri yemek sırasında,/ merdivenlerde ayaküstü sohbetler,/ iş dönüşlerinin yorgunluğuna karışan/ çocuksu gülüşler,/ bir genç kızın sevda düşleri/ değildir yalnızca eksilen./ Umudumuz hiç değil.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar