YAŞAM 

‘ILGAZ ILGAZ’ MUHABBET, MATEMATİK, GAZETECİLİK, ŞİİR VE BENZERİ ŞEYLER ÜZERİNE

Sen otellerde benim konuğum/ bense dar günlerde senin evinde/ kim ne derse desin/ saltanatımız baba oğul/ sürüp gidiyor işte! // Ne saray, ne yalı, ne köşk,/ ne bir dairecik, kooperatiften/ ne Bebek sırtlarında bir çadır,/ bir gecekondu da yok, memleket işi/ Taşlıtarla’larda. // Diyelim ki, elden düşme bir Ford,/ kilometresi üç kez silinmiş/ dört tekerim de olmadı bugüne kadar,/ ayaklarımı yerden kesecek! // Her saltanatın bir sonu var, oğlum,/ buna musalla taşları şahit! // Son sözümü henüz söylemeden/ işte geldim, gidiyorum,/ altımda bir kuru tabut! // Tacım, tahtım sana emanet!” – Rıfat ILGAZ, ‘Saltanat

Rıfat Ilgaz’ın oğlu Aydın Ilgaz’ı kaybettik.

82 yaşındaydı.

Nuri Öğretmen’imin sayesinde tanımıştım Aydın Ilgaz’ı.

Türkçe öğretmenim Nuri Sağaltıcı’nın sayesinde…

Liseden üniversite dönemecimde o dönem dershane olan bir özel öğretim kurumunda kesişmişti yolumuz.

Türkçeye ve Türk diline dair birçok bilgimi yine kendisinden öğrendiğim Nuri Öğretmen’imle…

Tıpkı Aydın Ilgaz’ın 1960’lı yıllarda Nuri Öğretmen’imle yollarının Hatay’ın bir köy okulunda kesiştiği gibi.

Yollarımız daha sonra da hep aynı yönde ilerledi Nuri Öğretmen’imle, üniversite yıllarımda hep iletişimde kalmayı sürdürdük.

Başar Şeker – Nuri Sağaltıcı – Aydın Ilgaz
Çukurova Üniversitesi, Kayıkhane
23.09.2011

* * *

Nuri Öğretmen’im, bir yazısında Aydın Öğretmen’iyle ilgili şunları ifade eder:

‘Rıfat Ilgaz’ adıyla tanışmam ilkokul yıllarına gider. Onun ünlü ‘Hababam Sınıfı’, kaç yüz bin delikanlının gönlünü fethetmiştir, kim bilir? Meğer onun adını duyduğum o yıllarda oğlu, benim öğretmenimmiş de haberim yokmuş. Hatay’ın Samandağ ilçesine bağlı Sutaşı Köyü İlköğretim Okulunda ben okurken oğlu, aynı okulda Amerika’dan yeni dönmüş, gencecik bir vekil öğretmendir. Öteki öğretmenlerimizden daha havalı, daha modern giyinen ve öğrencilerine daha nazik davranan, pedagojik yönden daha insancıl yaklaşan bir öğretmen. Rıfat Ilgaz’ın ‘Saltanat’ adlı şiirini adadığı oğlu Aydın Ilgaz’dan söz ediyorum elbette. Ama ben o çocuk aklımla bu iki ismi nasıl bağdaştırabilirdim ki o yaşlarda? Ayıkmam için aradan yılların geçmesi, edebiyatla içli dışlı olmam gerekiyormuş. Bir de ona ulaşabileceğim zamana erişmem… Bugün o elleri öpülesi öğretmenimle ailecek dostuz. Ve Aydın Ilgaz, Adana’ya her gelişinde ev misafirimdir. Onunla Rıfat Ilgaz’ı saatlerce konuşmak, Rıfat Ilgaz’ın bilinmeyen anılarını onun o tatlı dilinden dinlemek ne büyük keyiftir, bilen bilir.” (*)

* * *

Aydın Ilgaz, Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Amfisi, 23.09.2011

Bildik ve öğrendik.

Sene 2011, üniversitede öğrenciyim.

18’inci Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında Adana Kent Konseyi Gençlik Meclisi bünyesinde çalışmalar yürütüyorum. Adana Büyükşehir Belediyesi’nin konuklarından biri de Aydın Ilgaz. ‘Rıfat Ilgaz 100 Yaşında’ etkinlikleri kapsamında babasını ve onun mücadelesini anlatıyor şehir şehir gezerek.

Festivalin üniversite ayağı çok zayıf. Adana Kent Konseyi Gençlik Meclisi Başkanı Ekrem Aslan’a durumu anlatıyorum, bir yandan da Nuri Öğretmen’imle istişare ediyorum.

Nihayet karar çıkıyor ve festival bitmeden Aydın Ilgaz, Çukurova Üniversitesi’nde (ÇÜ) de bir söyleşi gerçekleştirme talebimize olumlu yanıt veriyor. ÇÜ Mithat Özsan Amfisi’nde söyleşi sonrasında Aydın Ilgaz, kurucusu olduğu Çınar Yayınları’ndan çıkardığı, babası Rıfat Ilgaz’ın ve kendi kitaplarını imzalıyor üniversite öğrencilerine.

Adana Kent Konseyi Gençlik Meclisi, Ekrem Aslan’ın başkanlığında o akşam, o 23 Eylül akşamı ÇÜ Kayıkhane’de bazı gazetecilerin de bizimle olduğu bir yemek organizasyonu gerçekleştiriyor.

Etkinliğe Aydın Ilgaz’la birlikte öğretmenim Nuri Sağaltıcı da katılıyor.

Ve Aydın Ilgaz, Rıfat Ilgaz’ın –Nuri Öğretmen’imin ifadesiyle– “Türk edebiyatı ve sosyal yaşamı açısından ibretlik belge olan” anılarını bir bir anlatıyor.

Tadı damağımızda kalan o akşam, şüphesiz birçoğumuzun kültürel almanağında da önemli bir sayfa olarak yer ediyor.

* * *

Yıllar ilerliyor.

Üniversiteden ‘İktisatçı’ olarak mezun oluyorum.

Bedenim belki ‘İktisat’ mezunu ama kalbim sürekli kültür-sanat-edebiyat için çarpıyor. Her yaşadığım hatırayı kaleme almak, iletişim kurduğum her insanı yazıyla dile getirmek istiyorum.

Arayışlarım devam ediyor.

İşin ucundan gazeteciliğe adım atıyorum.

Adana’nın muhtelif yerel gazetelerinde çalışıyorum.

Sabahları gazeteye geliyor, çay-kahve merhabasından sonra gündemi izlemek için kâh belediye meclislerinde kâh işçi sendikalarında kâh da kültür-sanat etkinliklerinde soluğu alıyorum.

Mutluyum.

Yazıp çiziyorum.

Röportajlar yapıyor, araştırma dosyaları hazırlıyorum.

Boğaz tokluğuna çalışıyorum.

* * *

Gazeteciliğimin ilk günlerinde Adana’da Çukurova Kitap Fuarı var.

Gazetecisinden edebiyatçısına onlarca kalem gerek söyleşi gerek imza günü için Çukurova’ya “mürekkep mürekkep” damlıyor.

Soluğu ilk olarak Çınar Yayınları Standı’nda alıyorum.

Aydın Ilgaz’la kucaklaşıyorum.

Çantamda ses kayıt cihazı, elimde fotoğraf makinesi… Aydın Ilgaz’la söyleşiyorum.

Gazeteciliğe adım attığımı öğrenen Aydın Ilgaz, babasının bir sözünü aktarıyor bana:

Babam, ‘İyi bir gazeteci iyi bir matematikçi olmalı’ derdi hep. ‘İyi bir gazeteci, meramını öyle bir anlatmalı ki, hiçbir soru yanıtsız kalmamalı’ derdi.

Gazetecilik serüvenimde bu öğüdü hep uyguladım. Hazırladığım röportajlarda da, yazdığım araştırma haberlerinde de, kaleme aldığım köşe yazılarımda da bu kıstasa hep sadık kalmaya çalıştım.

Aydın Ilgaz’ın “Babam her şeye matematiksel yaklaştı” ifadesini, Rıfat Ilgaz’ın yazdığı şiirlerinde, benim okuduğum başka şairlerin şiirlerinde hep test ettim ve o uyumu yakaladım.

Gerçekten de iyi bir gazeteci, iyi bir şair ilk olarak iyi bir matematikçi olmalıydı. Evet, doğruydu bu.

Aydın Ilgaz – Başar Şeker /  TÜYAP Adana Uluslararası Fuar ve Kongre Merkezi /  17.01.2013

* * *

Rıfat Ilgaz… Yaşı 70’in üstündeyken hastanede yatağa ayaklarından zincirle bağlanmıştı. Tabutluklarda yattı. Cunda döneminde ise evi basıldı, gözleri bağlanıp “Cide’nin papazı yakalandı” denilerek teşhir edildi. Bir öğretmen, bir mizah ustası, bir şair…

Ben sordum, Aydın Ilgaz yanıtladı:

Rıfat Ilgaz’ın tarihi, aslında Türkiye’nin tarihidir. Rıfat Ilgaz; 7 yaşında başına fes takıp ‘Yaşasın padişah!’ diyen, daha sonraki yaşlarında fesi çıkarıp ‘Yaşasın cumhuriyet!’ diyen, daha sonra da fötr şapkasını takıp ‘Yaşasın eğitim!’ diyen bir kişiydi. Rıfat Ilgaz köylerde, halkevlerinde erkeğine kadınına okumayı öğreten insanların hep içinde oldu. Beraberinde Hasan Ali Yücel gibi eğitim meşalesini taşıyan biriyle birlikte savaş verdi. Daha sonra Sabahattin Ali gibi bir yol arkadaşıyla ‘Marko Paşa’yı çıkardı. Çok Partili Dönem’den itibaren ağalık kökeninden gelen Celal Bayar ve Adnan Menderes’e daha ilk günlerde meydan okudu. Hep muhalifti ve öyle kaldı.

Ben Rıfat Ilgaz’a hiçbir zaman oğlu gibi bakamadım. Çünkü babamın iki engeli vardı: Biri tüberküloz, diğeri hapishanelerde yatması. Her ikisinde de bana dokunamazdı. Yani onu hastanelerde ziyarete gittiğimde beni zaten içeri almazlardı. Hapishanelerde ise ziyarete gittiğimde diğer mahkûmların yakınlarıyla görüşmesi gibi görüşebilirdim onunla. Tel örgüler arkasından… O nedenle ben babamı yeterince göremedim. Daha sonra ben Amerika’ya gittim. Benim babamla yakınlığım, 1980 sonrasında oluşmaya başlayabildi. Ve biz de gerek Çınar Yayınları’nı kurarak, gerek onun kitaplarını basarak yılların devamını sağladık.

* * *

Nuri Öğretmen’im şimdi Hatay’da yaşıyor.

İletişimde olmayı sürdürüyoruz.

Aydın Öğretmen’imiz 82 yaşında hayata veda etti.

Elleri öpülesi öğretmenlerimiz iyi ki varlar ve iyi ki hayatlarımıza dokunmuşlar…

Nuri Sağaltıcı Öğretmen’ime uzun ve sağlıklı ömürler diliyorum.

Aydın Ilgaz’ı, babası Rıfat Ilgaz’ın ‘Son Şiirim’ adlı son şiirinin mısralarıyla uğurluyorum:

Elim eline değsin/ ısıtayım üşüdüyse/ boşa gitmesin son sıcaklığım.

(*) Nuri Sağaltıcı’nın yazısını okumak için tıklayınız.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar