İDRİS KOÇOVALI OLARAK TÜKETİLMENİN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
-ADANA-
2011 yılı… Eylül ayı. 18’inci Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali‘ndeyiz. Festival için kente gelen sinemacılar sevgi kortejinde, klasik otomobillere binmiş, Adanalıları selamlıyor. Heyecan ve coşku had safhada… O dönem, Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nun hemen karşısında bulunan Adana Kent Konseyi’nin penceresinden korteji izliyoruz. Yanımda, tanıdığım tanımadığım bir sürü insan… Burada da heyecan ve coşku tavan yapmış.
Yakınımda, tanımadığım kişilerden birkaçı korteje doğru “Nuri Baba, helal sana!” diye bağırıyor. Ben sanıyorum ki, Nuri Bilge Ceylan’ı gördüler, ona sesleniyorlar. Bakıyorum, göremiyorum. Belki yanında Muhammet Uzuner, Taner Birsel, Ercan Kesal, Yılmaz Erdoğan’ı görürüm diye daha dikkatlice bakıyorum. Ama yok, nafile. ‘Nuri Baba’ dedikleri başkası olmalı.
Sonra anlıyorum ki, ‘Nuri Baba’ diye seslendikleri Nuri Alço imiş. Bakıyorum, Nuri Alço halkı selamlıyor, elinde gazoz şişesi.
Utanıyorum(!), utancımdan yerin dibine giriyorum(!).
ERCAN KESAL KİM?
2020 yılı… Ocak ayı. 13’üncü TÜYAP Çukurova Kitap Fuarı’ndayız. Ercan Kesal’ın söyleşisini izliyoruz. Kesal, son kitabı ‘Velhasıl’ üzerinden edebiyata, sinemaya ve hayata dair konuşuyor. Kemal Tahir’den, Ahmet Hamdi Tanpınar’dan, Metin Erksan’dan, Andrey Tarkovski’den, Krzysztof Kieślowski’den söz ediyor. Gençlere nasihatlerde bulunuyor.
Söyleşi sonunda bazı katılımcılar fotoğraf çektiriyor Ercan Kesal ile. İçlerinden bazısı, “Sen bizim İdris Baba’mızsın” diyor. O zaman anlıyorum ki, söyleşiye gelenlerden bazıları, Kesal’ın edebiyatçı ve sinemacı yönü için değil, ‘Çukur’ dizisindeki İdris Koçovalı rolü için, İdris Koçovalı ile özçekim yapmak için, belki o fotoğrafları sosyal medyada paylaşmak için gelmiş.
Bu gözlemim, söyleşi sonrasındaki Ercan Kesal’ın kitap imzası sırasında da ortaya çıkıyor. Bakıyorum, o bazılarından ortada eser yok.
“Ercan Kesal, yalnızca ‘Çukur’daki İdris Koçovalı mı?” diye soruyorum kendime.
HEKİMLİKTEN SİNEMACILIĞA
Değil elbette. 1959 Avanos-Nevşehir doğumlu olan Ercan Kesal, aslında bir hekim. 1984 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra uzun yıllar Ankara, Keskin, Bala ve köylerinde sağlık ocağı hekimliği yaptı. Serbest hekimliğe başladığı yıllarda uygulamalı psikoloji ve sosyal antropoloji eğitimleri aldı. İlk şiir ve yazıları, tıp fakültesi öğrencisiyken İzmir’de çıkan ‘Dönem’ dergisinde yayımlandı. Mecburi hizmet yıllarında ‘Son Reçete’ dergisinde söyleşiler yaptı, yazılar kaleme aldı. 1990’dan sonra geldiği İstanbul’da Era Yayınları’nın kurucularından oldu. Şizofrengi’de yazdı. ‘Radikal’, ‘BirGün’ gazetelerinde, ‘Ot’, ‘Bavul’, ‘Vapur’ dergilerinde hikâyeleri ve denemeleri yayımlandı. Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Uzak’ filmiyle başlayan sinema serüveni daha sonra birçok filmde oyuncu ve senarist olarak devam etti. ‘Üç Maymun’, ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’, ‘Vavien’, ‘Derin’, ‘Saç’, ‘Küf’, ‘Yozgat Blues’, ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’, ‘Hükümet Kadın 1-2’, ‘Ben O Değilim’, ‘Yol Kenarı’, ‘Paranın Kokusu’, ‘Bulantı’, ‘Kelebekler’, ‘Görülmüştür’ gibi filmlerde oynadı. ‘Peri Gazozu’, ‘Cin Aynası’, ‘Nasipse Adayız’, ‘Evvel Zaman’, ‘Aslında’, ‘Velhasıl’ gibi kitapları bulunuyor.
‘BİR ZAMANLAR ANADOLU’DA’ FİLMİNDEKİ MUHTARI HATIRLADINIZ MI?
Ercan Kesal’ı belki çoğumuz ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmindeki ‘Muhtar’ rolüyle tanıdık. Hani, köy mezarlığının hiç bitmeyen duvar inşaatını ve morg ihtiyacını diline pelesenk eden muhtar var ya, ondan bahsediyorum. Öte yandan, ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filminin hikâyesini, Ercan Kesal’ın Keskin’de genç bir hekimken başından geçenler oluşturuyor. En azından yola çıkış noktası orası.
‘Velhasıl’ kitabının bir yerinde şunları söylüyor Ercan Kesal:
“Kasabada bulunuşumun altıncı ayıydı galiba. Bir cinayet işlenmişti. Katiller cesedi kasabanın epey uzağında bir tarlaya gömmüşler ve ortadan kaybolmuşlardı. Fakat iki gün içerisinde yakalanmışlar ve suçlarını itiraf etmişlerdi. Biz o gün akşam saatlerinde, üç araba dolusu insan – komiser, savcı, diğer görevliler ve yanımızda katillerle – ‘cesedi bulmak’ için başlayan ve sabaha kadar süren tuhaf bir yolculuk yaptık. Beni çok etkileyen ve uzun yıllar zihnimden çıkmayan bir yolculuktu bu. O gece yolculuğunun belleğimde bıraktığı izleri de takip ederek kasaba hayatıyla ilgili şunları yazmıştım: ‘Kasabalarda hayat, bozkırda yapılan yolculuklara benzer. Her tepenin ardında ‘yeni ve farklı bir şey’ çıkacakmış duygusu, ama her zaman birbirine benzeyen, incelen, kıvrılan, kaybolan veya uzayan tekdüze yollar.’ Bu satırlar, 25 yıl sonra, ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filmini çekmek için gittiğimiz aynı mekânlarda, bizim yol haritamız olacaktı.”
‘YENİDEN İCAT EDEREK’ YAZMAK
Kaleme aldığı metinler için “Yaşadıklarım, gördüklerim, duyduklarım ve okuduklarımdan bende kalanları ‘yeniden icat ederek’ yazıyorum” diyen Ercan Kesal, ‘Peri Gazozu’nda da, ‘Cin Aynası’nda da bunu çok iyi gösteriyor.
Kesal, yine şunları söylüyor:
“Bütün yazdıklarımın kaynağı deneyimlerimden başkası değil. Asıl dert, bunlarla nasıl bir ilişki kurduğum… Eğilip her seferinde baktığım uçurum, içimdeki ‘derin karanlık’tan başka bir şey değil. Bu yüzden ne yaparsam yapayım, her şey belleğime yer etmiş karmakarışık bir malzemenin yeniden düzenlenip üretilmiş bir tezahürü.”
‘NASİPSE ADAYIZ’ ROTTERDAM’DA
Ercan Kesal hakkındaki güzel bir gelişmeyi de buradan paylaşayım: Kendisinin yazıp yönettiği ilk uzun metraj filmi ‘Nasipse Adayız’, Avrupa’nın önemli festivallerinden Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde dünya prömiyerini gerçekleştirecek. Film, 22 Ocak – 2 Şubat 2020 tarihlerinde yapılacak 49’uncu Uluslararası Rotterdam Film Festivali’nde ‘Voice’ bölümüne davet edildi. Kesal’ın aynı adlı romanından uyarlanan ‘Nasipse Adayız’ filmi, İstanbul’da bir belediye başkan aday adayı olan Dr. Kemal Güner’in bir günde geçen trajikomik hikâyesini konu ediniyor. Türkiye-Sırbistan ortak projesi olan film, Rotterdam’ın ardından 2020’nin ikinci yarısında Türkiye’de sinemaseverlerle buluşacak.
HANGİ NURİ?
Şimdi yeniden sormak istiyorum: Ercan Kesal, yalnızca ‘Çukur’daki İdris Koçovalı mı? Değil elbette!
Ve 2011’in Eylül’üne, 18’inci Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali’ne dönecek olursak…
“Nuri Baba, helal sana!” nidalarının elinde gazozuyla Adanalıları selamlayan Nuri Alço yerine Nuri Bilge Ceylan için olduğunu düşünmem, şüphesiz benim ayıbım(!).
Zira Nuri Bilge Ceylan’ın ‘Bir Zamanlar Anadolu’da’ filminin Türkiye prömiyeri de, yine o festivalde gerçekleştirilmişti. Ve eminim, o film, çoğumuzun hayatında derin izler bıraktı.
Ne diyelim?
Böyle sinemacılarımız iyi ki varlar…