‘İÇİMİZE ÇÖKEN SARI IŞIK’TAN HAZİRANA SÜZÜLENLER

-ADANA-
Seneler önce okuduğum bir köşe yazısında mayısın son günleri için “içimize çöken sarı ışık” ifadesi kullanılmıştı.
Kışın son vedasının üzerinden çok geçmemişken yazın telaşı henüz başlamadan önceki o kırılgan eşikte bekliyorduk hep birlikte.
Sanki her şeyin biraz “olmuş ama eksik” gibi durduğu zamanlardı.
Çilekler pazarda çoğalmış ama tadı hâlâ nisan gibiydi.
İnsanlar gülümsüyordu ama yüzlerine bir mayıs sıkıntısı sinmişti.
Köşe yazısında şu ifadeler yer alıyordu:
“Hani çocukken eve dönmek istemezdik ya akşamın sarı ışığında, işte o hissin büyümüş hali: Kalmak istiyoruz ama bir şey, her şey çoktan gitmeye başlamış.”
* * *
Mayıstan hazirana durmakta olduğumuz bu kırılgan eşikte, geçmişten bugüne ne de çok kırıldığımızı düşünüyorduk.
Mayısın bu son gününde sanki her şey biraz daha yavaşladı, ağaçların gölgeleri bir anda uzadı ve insanlar bakışlarını yere indirirdi.
Oysa gökyüzü inadına maviydi ve inadına açık…
İşte o maviliğin içinde bir burukluk taşıyordu bu “sarı ışık”.
Sanki bir şey söylemeden gidiyordu ilkyaz mevsimi.
Söylese kalacaktı belki ama biz dinlemeyi çoktan unutmuştuk.
Ama bir yandan da umudu asla kaybetmiyorduk.
Tıpkı o köşe yazısında olduğu gibi:
“Kuşlar, günün son şarkısını söylüyor. Balkona çıkıyorum. Şehir hâlâ ayakta; ama yorgun. Radyoda eski bir türkü çalıyor. Kalbim o anda biraz daha fazla atmaya başlıyor. Her şeyin bu kadar kırık dökük olduğu bir ülkede, hâlâ türkülerden konuşabiliyorsak, hâlâ mayıslardan bahsedebiliyorsak belki de çok şey kaybetmemişizdir sahiden.”
* * *
Ve ardından haziran kapımızı tıklattı.
Haziranın ilk sabahları solunmaya başlıyordu artık.
Önce perdeden sızan ışık, uykunun ucuna ilişmiş bir düşü usulca kaldırıyordu yerinden, kuş sesleri erken davranmıştı yine.
Ardından sokak lambasının solgun sarılığı çekilmiş, yerine güneşin çekingen sarısı konmuştu.
Evet, haziran başlamıştı.
Ve sonrasında mayısa dair cevabını arayan hüzünlü sorular dile geldi kendiliğinden:
“Ne çabuk geçmişti mayıs ayı? Ne ara yeşermişti ağaçlar, ne zaman açmıştı ıhlamurlar? Hangi vakit balkonun köşesindeki eski saksıda yeniden boy göstermişti mor menekşeler?”
Sorular cevabını aramayı sürdürürken yazın habercisi haziran çoktan eşiğe ayak basmıştı bile.
Haziranın ilk sabahları yaşanmaya başladığına göre ruhumuzdan yaz mevsimine süzülen o “sarı ışık”, duygularımızın olgunluğu gibi hep bizimle soluk alıp verecekti.
Haziranın ilk günleri güzelce yaşanacaktı elbette; henüz kavrulmamış bir yaz, henüz soyunmamış bir şehir ve biraz da temmuzdan çalınmış heves gibi.
* * *
“İçimize çöken sarı ışık”, ömrümüzün mevsimlerine tüm güzelliğini yansıtıyordu.
Her şeye rağmen umudun hiç kaybolmadığı mayıslardan haziranlara geçiyorduk.
Mutluyduk.
Hüzünle el ele dolaşsak da mutluyduk.
Evet, mayıs bitti.
Haziran geldi.
Ve hoş geldi.