HAZİRAN, HÜZÜNLÜ SEVDAM!
-ADANA-
Bir haziran çalıyordur, bir haziran söyleniyordur gecenin kesik türküsünde.
Hasan Hüseyin Korkmazgil’in ‘Haziranda Ölmek Zor’ şiiri Nâzım Hikmet’e, Orhan Kemal’e yakılan bir ağıtı dillendiriyordur.
Aylardan hazirandır, haftalardır yağmur yağıyordur dağlarına, tepelerine, ovalarına ülkenin; gözyaşları olmuştur ikliminden dökülen Marmara’nın, Ege’nin, Akdeniz’in.
Gözleri yemyeşildir, gözleri masmavidir o vakit tabiat ananın; sapsarıdır saçları güneşin, yağmur bir süreliğine dinlenceye çekildiğinde.
Hüzünlüdür sevdaya vuran aşklar haziranda, zordur; erişmek imkânsızdır sevgilinin gözlerine bir vakit; gözler saklıdır, gözler duyguludur, gözler ağlamaklıdır.
* * *
Ölüm kokulu haziranlar ağlatır duygu yüklü hüzünlüleri hep; ağlatmıştır.
Haziranda ölmek zordur gerçekten; haziranda ölüm zordur kalanlar için.
Gidenler arkalarında hüzünlü türkülerini bırakmışlardır; Hacıbektaş’tan duyulmaya başlamıştır “sazlarının” sesi.
“Bilmem ağlasam mı, ağlamasam mı?/ Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?” diye sorup durulur dost dergâhında buluşulduğunda; İlhan Selçuk ölmüştür, Ahmed Arif ölmüştür, Özdemir Asaf ölmüştür.
Bir ülke ağlamıştır; bir ülke onların “türkülerini” söylemiş, bir ülke onların şiirlerini, yazılarını okumuştur.
Gidenler hep şairler, yazarlar, düşünürler olmuştur; ardından bir gün temmuz çıkagelmiştir de, hazirandan temmuza geçerken günler, Sivas ellerinde dumanı tütmeye başlamıştır yanan şairlerin ve düşünürlerin.
Yürek yangını olmuştur dumanı tüten bu sefer de.
Yürekler zamansız gelen, getirilen ölümlere yanmıştır; yürekler kordur, yürekler sönmeyen bir od!
Ama hep hazirandadır suç, suçlu hep hazirandır; kıymetli düşün insanlarını haziranda almıştır hep, yerine üzünç, acı, gözyaşı bırakmıştır.
Haziranda ölmek de, ölüm de zordur gerçekten.
Temmuzda ölmek de, yakılarak öldürülmek de…
* * *
“Bu acılar, bu ağrılar, bu yürek/ Neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar?/ Bu ağaçlar niçin böyle yapraksız?/ Bu geceler niçin böyle insansız?/ Bu insanlar niçin böyle yarınsız?/ Bu ‘niçin’ler niçin böyle yanıtsız?”
Bu soruları boşuna sormamıştır ‘Haziranda Ölmek Zor’ şiirinde, Hasan Hüseyin Korkmazgil.
Acılara, haziranlara, yitip giden yıllara yakılan ağıtların cevap bekleyen soruları olmuştur tüm bunlar, yıllar yılı.
Bu ülkenin düşünenleri, eleştirenleri, sorgulayanları “buz gibi sokakların”, “yapraksız ağaçların”, “yarınsız insanların”, “insansız gecelerin” ve “yanıtsız ‘niçin’lerin” buluşma noktasında bir araya gelmiştir.
Sormuştur, sorgulamıştır.
‘12 Mart’larda, ‘12 Eylül’lerde hapis yatmış, işkencelerden geçmiş, sürgünlere gönderilmiştir; ‘1 Mayıs’larda, ‘2 Temmuz’larda öldürülmüş, yakılmış, yok edilmeye (!) çalışılmıştır.
Boşuna değildir yoksa bu hüzün bulutları bir haziran akşamında, boşuna değildir dert yüklü, keder yüklü ozanların “dut dalının” tellerine vurması mızrabını.
* * *
Haziran, hüzünlü sevdam benim!
Biliyorum, bir gün kavuşturursun beni sevgilime.
Özlemler biter bir gün, gözleri artık uzak kalmaz bugünlerden; umutlu gülümseyişler armağan eder gelecek günlere.
Yitirilen ozanların, yazarların, şairlerin, düşünürlerin dergâhında elbet bana da bir yer açılır; türkülerine, şiirlerine, düşüncelerine ortak olurum belki ben de.
Haziran biter, temmuz biter; yazlar, sonbaharlar, kışlar döner, mevsimler, seneler döner ve bir gün bizim de saçlarımıza aklar düşer, bizler de bir gün yaşlanırız.
Ve biz yaşlı bakan gözlerle geçmişimizi, hatıralarımızı anımsar; kâh güler, kâh ağlarız.
Haziranda ölmek zor olsa da –her şeye rağmen– haziranda yaşamak, haziranı yaşamak inan çok daha güzeldir ve haziran duygusallığı iyidir, iyi gelir, zarar vermez insana.
________________________________
Not: 10 yıl önce yazılmış bir yazı…