YAŞAM 

‘FIRTINA HABERCİSİNİN TÜRKÜSÜ’, ‘PORTAKAL YÜKLÜ YELKENLİ’ VE PANDEMİ GÜNLERİ

Yağmur yağsa, içimi toprak kokusu doldursa… Bir kuş konsa çiçeklenmiş ağaç dalına… Sesin ağır akan tozlu bir uzaklıkta kanımı tutuştursa… Sesin sarsa beni! Sesin tutsa beni! Sesin öfkeli olsa! O sevecen yalnızlığımı alıp götürse…

Yaşlı yazar, buz kesmiş gecede, bunları yazıyor not defterine.

Pandemi can almayı sürdürüyor dışarıda. Hüzünler kadar özlemler de birikiyor içimizde.

Yaşlı yazar, özlemlerini not etmeyi sürdürürken bizler için de bir şeyler fısıldıyor geceye:

Köpükten apak kesilmiş düzlükte Maksim Gorki’yle konuşurken yüzyıllık tarihin merdivenlerinde oturup dinlensem… Fırtına habercisinin türküsünü dinlesem! Denizin, rüzgârın, bulutun dili olsam; mavi alevler içinde kaybolup gitsem!

Özlemler kadar düşler de sarıyor dört bir yanımızı daha sonra:

Bir düş görsem horozların öttüğü saatlerde… Şopen Sokağı’nda çocuklarla konuşsam… Portakal yüklü bir yelkenli Akdeniz’de fırtınaya tutulsa; Rafael Alberti’yle çelikten kelebeklerin kırılan kanatlarıyla avunsam… Bir şarkı söylesem sevgiliye…

Tüm duygular bizler için… Tüm anımsayışlar da öyle…

‘MEVSİMLER GİBİ DEĞİŞEREK, ÇOĞALARAK…’

Pandemi günleri çoğumuz için çok sancılı geçse de, belki azımız için bulunmaz fırsatları da beraberinde getiriyor. İçe dönük yeni yaşantımız, işten güçten arta kalan vakitlerde bazen okumayla, bazen yazmayla ve çoğu zaman düşünmeyle geçiyor. Bazı zamanlar geçmişin arşivlerinde, bazı zamanlar geleceğin hayallerinde geziniyoruz. Dünün pişmanlıkları, yarının umutları hep bir arada.

Yaşlı yazarın sözcüklerinden devşirdiğimiz heyecanlar bize çok şey vaat ediyor; onunla birlikte fırtına habercisinin türküsüne eşlik ederken, Akdeniz’de fırtınaya tutulan portakal yüklü yelkenliyi izliyoruz.

Tutkuluyuz.

Şimdi, bir Akdeniz ikliminde, bir hafta sonu sokağa çıkma yasağı gününde, dışarıda yağmurun fırtınayla boğuştuğu bir vakitte bu yazıyı yazarken şairlerin şiirleri de yine eşlik ediyor yolculuğumuza.

Şükran Kurdakul’un dizelerine kulak veriyoruz:

Erimiş bir kışın izleriydi camlarda/ tam bahara susadığımız zaman/ özlem eski hapislere benzetti bizi/ Bastil’de, Sultanahmet’te, Sibiryalarda/ düşleri künyelerinde gizli. // Mevsimler gibi değişerek, çoğalarak/ uyumu kendimizde ararken belki/ nasılsa tutunduğumuz kayalarda/ sevdalı birilerinin ellerindeki merak/ çağlar boyu tutkularımıza geçti.

Biz, bu yaşama sevdalıyız.

‘SENİN GÖZLERİN OLMASA, GÖKYÜZÜ İNMEZ ISSIZ EVİMİZE HİÇ’

Sevdalıyız bu yaşama biz. Bakmayın öyle üzgün durduğumuza. Yaşamı umutlarla çoğaltırken şiirler eşlik ediyor yaşantımıza.

Sırp şair Vasko Popa gibi, “Senin gözlerin olmasa/ gökyüzü/ inmez ıssız evimize hiç. // Senin gülüşün olmasa/ duvarlar/ yaşanmaz gözlerinde hiç” diyoruz ve sevdiğimizin bakışlarında kayboluyoruz.

Bazen de öfkeliyiz, öfkemizi ifade ediyoruz Perulu şair César Vallejo gibi.

Diyoruz ki:

Ağacı yapraklara bölen öfke/ yaprağı eşit olmayan tomurcuklara bölen/ tomurcuğu görünmez gözeneklere/ iki ırmak taşır birçok denize karşı.

Ve iki şaire daha kulak veriyoruz.

Önce Meksikalı şair Octavio Paz’a:

Yum gözlerini, yitir kendini karanlıkta/ gözkapaklarının kırmızı yaprakları altında. // Gömül vızıldayan sesin/ düşen sesin halkalarına/ ve uzaklarda yankılanan/ dilsiz bir çağlayan gibi/ davulların çalındığı yerde.

Sonra Filistinli şair Mahmud Derviş’e:

Kuşlar bana bıraktı şarkılarını/ ve ben koştum/ yürek atışına tarlaların./ Kanımın derinliklerine in/ derinliklerine ekmeğin/ yalın bir yurdumuz olsun/ yasemin bir düşün beklediği.

‘SEN, KÜKÜRT RENGİ KUŞLARLA BİRLİKTE MİSİN HÂLÂ?’

Pandemi elbet bir gün bitecek. Hüzünlerimizle, özlemlerimizle bugünleri atlatacağız. Umutsuz muyuz? Değiliz.

Buz tutmuş gecede, çiçeklenmiş ağaç dalındaki kuşları düşleyen yaşlı yazar, defterine düştüğü notları şöyle bitiriyor:

Hava çok soğuk ve ben üşüyorum. Elimde bir kadeh sıcak kırmızı şarap… Sen, uçuruma benzeyen o korkunç sokaklarda, kükürt rengi kuşlarla birlikte misin hâlâ? O zaman gülümse biraz. Bir şarkı söyle. Yaşama, aşka dair. Haydi, söyle! Sonra başını gökyüzüne çevir istersen bir süre.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar