FAİLİMİZ BELLİ; ADIMIZ MEÇHUL!
-ADANA-
Yeryüzünün en büyük felaketine ramak kala, bir şubat gecesi, sabaha karşı yazmıştım; daha çok yeni.
“Altlı üstlü, üstlü altlı battaniyelerden, yorganlardan, minderlerden” bahsetmiş; “üşüdüğümüz ovamızdan, kaskatı kesilen dolunaydan, buz mavisine dönüşen yıldızlardan, gecenin avaz avaz ayazından, dağların geceyi hüzne boğan beyazından” söz etmiştim.
Farkında olmadan, olacaklardan habersiz…
* * *
Her yeni güne umutla uyanan yüreğimiz o sabaha karşı betonların altında kaldı, kesilmiş kolonlarımız yaşama sevincimizi elimizden aldı. Tuz buz oldu hayatlarımız, enkaz altında kaldı insanlığımız.
Şimdi biz neredeyiz, hangi zaman dilimindeyiz?
Yıkık dökük haldeki, eğik bükük minvaldeki ruhumuzla baş başayız.
Kimseler yok.
Sesimizi duyan kalmadı.
Biz yokuz.
Öylece bekliyoruz.
Hissettiğimiz artçı sarsıntılar, işittiğimiz artçı hezeyanlar…
Herkesin dilinde bir söz…
Duymak istemiyoruz.
* * *
Gecenin ayazı, enkaz altında donan bedenler, avaz avaz çığlıklar…
Acının sıcaklığı var mı ki?
Kaç santigrat?
Sıfırın altında kaç derece?
Var mı bütün yakınlarını bir gecede yitirenlerin acısının tarifi?
Kim sorumlu?
Sorumluluğun eşit dağılımı azaltabilir mi içimizdeki öfkeyi?
Öfkemiz, matemimizi dindirebilir mi?
Dindirmesini ister miyiz ki?
Hangi biri, hangisi?
Çığlık çığlığa, avazımızın çıktığı kadar ayaz, ayaza tutulmuş bembeyaz bedenler…
Enkaz altında!
Ortopedik facia!
* * *
Felakete ramak kala gecenin ayazına düştüğüm notlar önümde.
Şimdi battaniyesiz, yorgansız, mindersiz kaldık.
Enkaz altında donarak öldük.
Yüzyılın cinayetinde failimiz belli, adımız meçhul bir maktulüz şimdi.
Enkaz altındayız.
Öldük.
Öldürüldük.
Çığlık çığlığa, avaz avaz…