YAŞAM 

DENİZE YAKILAN ÖZLEM

Bir şiir okusam, bir öykü yazsam… Deniz mavisi hüzünleri hep seninleyken çoğaltsam… Gözlerinde kaybolup sözlerinle tutuşsam… Alev alev yansa tenim, dudaklarım lâl olsa! Ağladığım gecelerde kirpiklerim kamaşsa… Gözbebeklerim büyüse ve gözbebeklerim ufacık olsa…

Bir temmuz akşamında deniz kabuklarını konuştursam mesela… Mehtaba ilan-ı aşk etse denizyıldızları… Midyeler sarhoş olsa, ben sarhoş olsam, sen sarhoş olsan… Uçuşan martılar bir şair yüreklinin özlemlerini, benim yerime anlatsa sana… Ve dese ki:

Yağmur yağsa, içimi toprak kokusu doldursa… Bir kuş konsa çiçeklenmiş ağaç dalına… Sesin ağır akan tozlu bir uzaklıkta kanımı tutuştursa… Sesin sarsa beni! Sesin tutsa beni! Sesin öfkeli olsa! O sevecen yalnızlığımı alıp götürse… Köpükten apak kesilmiş düzlükte Maksim Gorki’yle konuşup, yüzyıllık tarihin merdivenlerinde oturup dinlensem… Fırtına habercisinin türküsünü dinlesem! Denizin, rüzgârın, bulutun dili olsam; mavi alevler içinde kaybolup gitsem!

Yağmurla sevişen bir denizin balığı olsam ardından… Bir dalga silkelese beni, beni kendime getirmiş olsa… Unutsam tüm denizköpüğü üzünçleri, ah bir geçebilsem temmuzdan ağustosa… Ayak parmak uçlarımda denizin ılıklığını hissetsem, uzansam sırtüstü maviliklere… Seni düşünüp yakamozu kıskandırsam, ay ışığı altında kırbaç seslerini toplasam bir bir… Yalnızlaştırsam hüzünlerimi, üzüntülerimi bırakmış olsam…

Serhan Kelleözü, ‘Akdeniz Akşamları’nı yalnızca ikimiz için çalıp söylese bir akşam… İnsanlar, sahilde kol kola, sımsıcak olsa… “Coşmamak elde mi böyle bir akşamda?” diye mırıldansak şarkının sözlerini… Ve işte, öyle bir akşamda yeniden âşık olsak birbirimize… Mutluluk çanları hep bizim için çalsa…

Senin varlığınla tutulup kalsam öylece… Ay tutulsa, ben tutulsam, sen tutulsan… Karanlıklaşsa gökyüzü, sonra apaydınlık olsa… Şaşkın şaşkın bakakalsam, ne olduğunu anlayamasam… Geceler gündüzleri, gündüzler geceleri kovalasa; ben kovalasam, sen kaçsan… Kendini yakalatmasan bana, nazlı mı nazlı olsan… Kemanlar çaldırsam, maniler düzsem; ama yine de sana ulaşamasam…

Denizin ortasında bir adada beklesem seni, bir müddet yalnız kalsam… Sonra sen gelip gözyaşlarıma dokunsan ve “İşte geldim!” desen… Yanaklarım pullansa, sense denizkızı denizkızı baksan bana… Şiirlerin evrenselliğinde, şarkıların duygusallığında buluşsak bir temmuz akşamında… Ve sözü yine martılara bıraksak:

Ataol Behramoğlu şiir okusa, Haluk Çetin gitarıyla eşlik etse, Sunay Akın yaşamı anlatsa bize yıldızların altında… Cahit Berkay şarkılarıyla güz kuşlarını çağırsa, sevginin o dar sokaklarında dünü anımsatsa… Bir düş görsem horozların öttüğü saatlerde… Şopen Sokağı’nda çocuklarla konuşsam… Portakal yüklü bir yelkenli Akdeniz’de fırtınaya tutulsa; Rafael Alberti’yle çelikten kelebeklerin kırılan kanatlarıyla avunsam… Bir şarkı söylesem sevgiliye…

________________________________

Not: 12 yıl önce yazılmış bir yazı…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar