YAŞAM 

‘BİR YAZ GEÇTİ’; SEVDASI İYİ Kİ BİZE KALDI

Ağustosun eylül kapısında beklediği bir gece yarısında, sona ermekte olan bir yaz mevsimi için şiirler okuyor, şarkılar mırıldanıyorduk sessizce.

İçimizde hüzün hiç eksik olmuyordu. Hüznü seviyorduk. Dört mevsime bölüştüreceğimiz kadar hüzün biriktirmiştik içimizde.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan şiirler okuduk sabaha değin. “Bir yaz geçti/ tozu dumana katarak/ kavun karpuz yüklü/ bir yaz geçti” diyen şair gibi uğurlamaya çalıştık içimizdeki mevsimi.

Dedik ki:

Bütün iştahlar tetikteydi/ ağaçlar, kolum kanadım kadar benim/ deniz, anam babam kadar iyiydi. // Bir yaz geçti yanı başımızdan/ dişimizden tırnağımızdan/ alı al, moru mor/ nefes nefese bir yaz geçti.

SEVDANIN ADRESİNİ ARAYAN ‘EYLÜL’

O çok sevdiğimiz eylüle ramak kala, sevdanın adresini arayanlarla bir aradaydık. Tüm acılar yaşanıyor, tüm hüzünler içimizde birikiyordu; ama bize yine de aşk, bize yine de şiir kalıyordu.

Âşık olmayı, şiir okumayı seviyorduk; sevdalı bir yaşamdı bizimki… Mutluyduk.

Şair yürekli bir yazar, o gece, sevgilisi Eylül için bir şeyler karalıyordu yine:

Sonbahar şafağında uzanıyor ellerin gölge yığınlarının üzerine. Eylül, hüznün adı oluyor; eylül, sevdanın adresiyle buluşuyor. Gözlerin bir çığlık… Ellerin bir beyaz güvercin… Hani unutulmuş bir akşamda başlamıştı her şey; hani solmuş çiçekler sana yitirilen mevsimleri anımsatırdı! Bir su yürüdü bilinmeyen tutkuya doğru… Gözlerini açtın, gözlerini kapadın… Yıldızlar yuvalarına çekildiğinde sen neler hissettin, haydi, anlat bana! Bir eylül hüznünde sevdanın adresini söyle!

Ağustosun son dalgaları eylül kıyılarına vururken şair yürekli yazarların sevgililerine yazdıkları mektupları okuyorduk.

Hüzünlüydük; ama bir o kadar da mutluluk veriyordu bu duygu bize. Tatlı tatlı bakıp duruyorduk yazdan güze geçişine takvim yapraklarının…

EYLÜLÜ KARŞILAMAYA HAZIRIZ

Mektubunda sevgilisine “Anımsamanda yarar var” diyordu şair yürekli yazar, yıldızsız bir gecede eski bir gramofondan adsız kentlerin şarkılarının yükseldiğini anımsatmaya çalışıyordu.

Şöyle yazıyordu mektubunda:

Bir sevdayla kör olmuştu gökyüzü… Hıçkıra hıçkıra ağlamıştın! O zaman adsız kentlerin çığlık çığlığa ayaklandığını hissetmiştim! Uykuların derinliğinde kaybolan umutları aramaya koyulmuştum! Gördüm ki çelikten kelebeklerin kanatları çoktan kırılmıştı…

Portakal yüklü yelkenlileri anımsa!” diyordu yazar.

Şöyle devam ediyordu:

Rafael Alberti’nin sesinin rüzgârla buluştuğunu, umutların yok oluşunu düşün… Sakın çevirme gözlerini yukarıya; gökyüzü, maviler bize yasak! Eylül artık bize göre değil, tüm sonbahar öyküleri yalan! Kitaplar suç unsuru; gazeteler, dergiler yasak!

Bizlerse ağustosun son günlerinde eylül öyküleri topluyorduk geçmiş takvim yaprakları arasından, eylülü karşılamaya artık hazırdık.

‘YAŞAM ÖYLE DURGUN, ÖYLE YAVAŞ Kİ!’

Biz eylülün peşine takılmışız; şair yürekli yazar, sevgilisi Eylül’ün peşinde…

Sevgilisine bir şeyler anımsatmayı sürdürüyor yazar:

Eyfel Kulesi sana neyi anımsatıyor? Eski Yunan’da, Roma’da bıkmışsın yaşamaktan; Guillaume Apollinaire’nin gök ulumasına hiç aldırış etmeden yürüyorsun sokaklarda… Belki Prag dolaylarında bir hanın bahçesinde tek başınasın; belki coşkun alevlerle çevrili Notre Dame’a bakıyorsun… Şimdi kıyısındasın Akdeniz’in, İyonya’yı çoktan unutmuşsun, tüm yıl çiçek açan limon ağaçlarının altındasın…

Sevgilisine, “Sakın çevirme gözlerini yukarıya; gökyüzü, maviler bize yasak!” diyen yazar, mektubunu şöyle tamamlıyor:

Yüz yüze duralım; böyle elin elimde kalsın ve aksın dursun sonsuz bakışlar, dalgalar yorgun argın; köprüsü altında kollarımızın… Aşklar akıp gidiyor, şu akarsu gibi, akıp gidiyor aşklar… Yaşam öyle durgun, öyle yavaş ki! Ve umut nasıl zorlu, nasıl depdeli! Günler geçiyor, günler haftalar yaman ve dönmüyor geri, hem çıkıp giden aşklar hem geçen zaman… Seine akıyor, Mirabeau Köprüsü’nün altından… Ve sen haykırıyorsun gecenin içinden: ‘Çalsana saat, insene ey gece/ günler geçiyor, bense hep aynı yerde’

‘BOŞ KOVA DEVRİK DURUR ŞİMDİ’

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun şiirinde dediği gibi, “kavun karpuz yüklü bir yaz geçti” bizler için… “Tozu dumana katarak”, “nefes nefese” geçti… Ama iyi ki sevdaları kaldı düşlerimizde… İyi ki bizim sevdalı hayatlarımız vardı…

Necati Cumalı’nın dizeleri ise eylüle tam bir merhaba şimdi:

Bütün yaz/ kuyunun başında yedik/ akşam yemeklerini. // Cevizler iç tuttu/ bademlerin kabukları kurudu/ ayvalara sindi gün ışığı. // Yaz geçti/ içeriye aldık/ masayı sandalyeyi. // Karıncalar ortalardan çekildi/ kuyunun taşında arılar yok/ boş kova devrik durur şimdi.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar