YAŞAM 

ADANA YÜRÜYÜŞLERİM HEP DEVAM EDECEK; SONSUZA DEK…

Kentin ışıltılı caddelerinde yürümeye, ne zaman, bundan kaç yıl önce başlamıştım, hatırlamıyorum. Çoğunlukla akşam saatlerinde düşüyorum yola. Bazen gecenin ilerleyen saatlerine değin arşınlıyorum kaldırımları. Sabah yeniden dışarı çıkıyor, günün koşuşturmasına karışıyorum. Günler böyle geçip gidiyor.

ADANA’YLA SARMAŞ DOLAŞ

2019’un son günleri… Yeni yılın ilk gününden itibaren insanlar takvim yapraklarını bir bir yırtmaya başlayacaklar yeni almanaklarından; günler, haftalar, aylar ilerleyecek ve belki yine bir aralık günü bu defa 2020 için bir araya gelip aynı çizgiye dizilecekler. Yıllar da geçecek böyle böyle… Gün gelecek, bu siyah saçlara aklar da düşecek. Ama yine de Adana yürüyüşlerim devam edecek. Yağmurlu akşamüstlerinde başladığım, bazen şemsiyesizleşmek istediğim, otobüs duraklarında bekleşen insanların arasına karıştığım, tablacılardan dumanı tüten kestanelerden tattığım yürüyüşlerim… Onlar devam ettikçe ruhum Adana’yla daha bir sarmaş dolaş olup düşlerimle, hüzünlerimle hayata, nefes almaya sevdalı bir yaşam süreceğim. Adana’da daha bir tutkulu yaşanan aşklara, Adana’da daha güçlü umutlara sevdalı bir yaşam…

EZAN VE ÇAN SESLERİ BİR ARADA

Bu kez kaldırımları yılın son günlerinde arşınlarken, güzergâhımı, yaşadığım bu kenti ‘bu kent’ yapan yerler oluşturuyor. Önce Atatürk Caddesi’nden Küçüksaat’e geçiyorum, Küçüksaat’ten de Büyüksaat’e doğru yürümeye koyuluyorum. Adana’nın eski valilerinden şair Ziya Paşa’nın mezarının bulunduğu yerden Ramazanoğlu Medresesi’ndeki çay ocağında kahve molası veriyorum. Yüzlerce yılın yorgunu Ulucami’de öğle ezanı okunuyor, sonra Bebekli Kilise’den çan sesleri işitiliyor. Tam o sırada Ulucami’nin önündeki küçük meydanda güvercinler havalanıyor. Kanat sesleri, ezan ve çan seslerine karışıyor. Gencinden yaşlısına, cüppelisinden fötr şapkalısına değin pek çok Adanalı görüyorum. Yaşlılar, oturdukları iskemlede emeklilik sohbetleri ediyor. 1950’lerin, 1960’ların Adana’sını konuşuyor çoğu belki. Bense bazen not defterime bu gözlemlerimi yazıyor, bazen de fotoğraf makinemle bu anları ölümsüzleştiriyorum. Deklanşörler yalan söylemiyor!

SEYHAN NEHRİ GİBİ AKIYOR ZAMAN

Oradan, Çukurova’nın en büyük bereket kaynağı Seyhan Nehri kıyısına geçiyorum. Bir müddet daha yürüyor, yaşlı, kederli ama iki bin yıldır dimdik ayakta duran Taşköprü’ye varıyorum. Taşköprü’den Seyhan Nehri’ne, görkemli Sabancı Merkez Camii’nin nehrin sularına yansıyan ışıltılı minarelerine bakıyorum. Seyhan’ın akıp gidişini, saatteki akreple yelkovanın sonsuz dönüşüne benzetiyorum. “Bizler de 2019’dan 2020’ye geçerken bir köprüde durmuyor muyuz böylece?” diye soruyorum kendime: “Bizim de ayaklarımızın altından zaman nehri akıp gitmiyor mu bu şekilde?

KÖPRÜDEN 2020’YE UMUTLA BAKMAK

Yılsonu yürüyüşümü burada noktalarken, 2019’dan 2020’ye geçildiği bu ‘köprü’den herkesin yeni yılını kutluyorum. Umutlara, aşklara tutunduğunuz bir yıl olması dileğiyle, umutlu, mutlu yarınlar hep sizinle olsun.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar