ŞİİR, GERÇEK VE AŞK: CEMAL SÜREYA’NIN POETİKASINA YOLCULUK

-ADANA-
“Şiir, evrenin ikizidir.” İçsel dünyanın derinliklerine ışık tutar, dışsal gerçekliklerin soyut yansımalarını ortaya çıkarır. Evrenin sonsuzluğu, varoluşun karmaşıklığı, insan ruhunun en gizli köşelerinde yankı bulur. Şiir, bu karmaşayı düzenleyen bir ayna gibi her duygu, düşünce ve gözlemi katman katman açığa çıkarır. Tıpkı evrenin farklı boyutlarında süregeldiği gibi evrilen bir anlam arayışıdır.
Cemal Süreya’nın şiirinde, aşkın ateşiyle yalnızlığın soğukluğu, ölümün kaçınılmazlığıyla yaşamın canlılığı çelişkisi bir aradadır. Şiir, yalnızca duyguların dışavurumu değil, evrenin sırrını keşfetmeye yönelik bir yolculuktur.
Süreya, aşkı yalnızca bir arzu değil, tutku ve içsel hesaplaşma olarak sunar. O, insanın içindeki erotizmi, arzusunun ve sevdanın özünü arar. Erotik şiir, bedensel olandan öteye geçer; arzu ve sevdanın, zihnin ve duyguların birleştirici gücünü keşfeder. Aşkın yalnızca bir duygu değil, yaşamın en derin haliyle şiire yansıması, onun şiirinde devrim yaratır. Gerçek sevgiliyi ararken insanın içindeki ‘Gerçek’le yüzleşir. Şiir, sadece bedenin değil, ruhun erotizmiyle de şekillenir; çünkü gerçek sevgi, yalnızca bedende değil, ruhun derinliklerinde yaşar.
Şiirinin estetik gücünü geliştirebilmek için geleneksel halk edebiyatına eleştiriler getirir. ‘Folklor Şiire Düşman’da halk edebiyatının eski biçimlerinin, şiirin yeniliğini engellediğini savunur. Ona göre, folklor ve geleneksel biçimler, şiirin evrensel dilini kısıtlar ve bireysel duygu dünyasını yeterince yansıtmaz. Süreya için şiir, geçmişin izlerini sürmek değil, zamanın, toplumun ve bireyin iç dünyasına özgü yeni bir dil bulma çabasıdır. Gerçek sevginin ve erotizmin sesinin duyurulabilmesi için, şiir geçmişle olan bağlarını koparmalı, özgürleşmeli ve modernleşmelidir.
Süreya, Türk şiirinin modernleşme sürecinde önemli bir figür. İkinci Yeni hareketinin en etkili isimlerinden… Dilin ve anlamın sınırlarını zorlayarak şiirin özgürleşmesini savunur. Bu akım, şiiri soyutlaştırarak estetik deneyimi ön plana çıkarırken dilin katmanlı yapısını derinleştirir ve imgeci bir yaklaşım benimser.
İkinci Yeni’nin parçası olarak geleneksel biçimlere ve anlam kalıplarına karşı çıkar. Şiirlerinde sözcüklerin serbest akışı, anlamın belirginleşmemesi ve sürekli dönüşüm, bu hareketin belirgin özelliklerindendir. Şiirleri, onun evrensel duyguları ve içsel çatışmaları soyut ve sembolik bir biçimde ortaya koyar.
Ayrıca şiirleri, aşk ve derin duyguları yoğun anlatan metinlerdir. İkinci Yeni şairleri gibi, Süreya da duyguların yoğun hallerini imgelerle ifade eder. Hem bireysel hem de toplumsal düzeyde anlamın çok katmanlılığını ortaya koyan şiir dili, Süreya’yı bu hareketin önemli isimlerinden biri yapar.
Cemal Süreya’nın poetikasını en açık şekilde yansıtan şiiri “Aşk” olarak kabul edilebilir. Bu şiir, onu, şiirsel dilinin, estetik anlayışının ve aşk anlayışının birleştiği bir metin olarak öne çıkarır. Cemal Süreya, “Aşk” şiirinde aşkı yalnızca duygusal bir arzu olarak değil, aynı zamanda felsefi bir kavrayış, bir varoluş hali olarak ele alır.
Şiir, Süreya’nın dilin ve imgelerin gücünü nasıl kullandığını, aynı zamanda duygu ve anlam katmanlarını nasıl derinleştirdiğini gösteren mükemmel bir örnektir. Onun şiirindeki erotizm ve aşk, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal bir boyutta da işlenir. Bu şiir, Süreya’nın şiirsel dünyasında aşkın çok yönlü ve katmanlı bir şekilde var olduğunu, bedensel, duygusal ve zihinsel boyutların nasıl iç içe geçtiğini gösterir.
“Aşk” şiirinin temel özelliklerinden biri de Süreya’nın şiirine dair en önemli yönlerden biri olan öznel deneyimlerin ve bireysel duyguların evrensel bir düzeyde dile getirilmesidir. Bu, onun şiirinin evrensel temalarla kişisel duyguları harmanlayan tarzının bir örneğidir. Eğer bir şiir üzerinden Cemal Süreya’nın poetikasını anlamak isterseniz “Aşk” şiiri onun hem estetik hem de felsefi yaklaşımını açıkça yansıtan güçlü bir metin olur.
CEMAL SÜREYA’NIN “AŞK” ŞİİRİNDE YAPI ÇÖZÜMLEMESİ: ANLAMIN SABİTLEŞMEYEN HALİ
İçsel dünyanın derinliklerinden dışsal gerçekliklere doğru bir yolculuk yapar. Her kelime, her dize, bu yolculukta kaybolmuş bir yıldız gibi anlamını bulmaya çalışır. Cemal Süreya’nın “Aşk” şiiri de bu yolculuğun izlerini taşır. Şiir, yapı çözümlemesi perspektifinden okunduğunda aşkın anlamının sabit olmadığı, her an değişen ve evirilen bir olgu olduğu ortaya çıkar.
ANLAMIN KARARSIZLIĞI: AŞKIN SABİT OLMAYAN TANIMI
Derrida’nın yapı çözümlemesi, dilin ve anlamın her zaman sabit olamayacağını savunur. Cemal Süreya’nın “Aşk” şiirinde de bu durum bariz şekilde görülür. Şair, aşkı sabitlemek yerine, onu sürekli bir değişim içinde tanımlar. “Aşk, bir zamanlar/ yüzyıllardır yapmadığın bir şeyi/ ilk kez yapmak gibi bir şeydir” dizelerinde, aşk bir eylem, öznel bir deneyim olarak sunulur; bu deneyim sabit değildir. Her okur, bu dizedeki anlamı kendi deneyimleriyle şekillendirir. Aşk, bir kavram olarak değil, bireysel bir arayışın ve deneyimin özüdür. Dilsel yapı, bir anlamı taşırken aynı anda bu anlamı da eritir; tıpkı bu dizelerde olduğu gibi.
ZITLIKLAR VE ÇELİŞKİLER: AŞKIN KARŞITLIKLARI
Fark (différance) kavramı, anlamın sürekli olarak karşıtlıklar ve farklılıklar aracılığıyla şekillendiğini söyler. Bu noktada, Cemal Süreya’nın “Aşk” şiirinde de aşk, zıtlıklar içinde var olur. “Aşk, bir zamanlar/ fark farklı olmanın gerekliliği/ bir telaşla yol alırken” dizelerinde hem bir başkaldırı hem de bir kabulleniş olarak ortaya çıkar. Süreya, aşka dair tanımlama yaparken onu hem bir arzu hem de bir hesaplaşma olarak gösterir. Bu zıtlıklar ve çelişkiler, anlamın sürekli kaymasını sağlar.
Aşkın bu çelişkili tanımı, her dizede bir başka anlam boyutuna geçer. Aşk bir başlangıçtır ama aynı zamanda bir sonun, bir kaybolmanın işaretidir. Bu kaybolma, dilin ve anlamın içsel boşlukları aracılığıyla sürekli evrilir. Aşkın ve anlamın her zaman kaybolduğunu, yeniden var olma ihtimalinin her zaman bulunduğunu hatırlatır.
ZAMANIN VE BELLEĞİN DİNAMİĞİ: AŞKIN GEÇİCİ DOĞASI
Şiirin “Aşk, bir zamanlar/ kendi kendine bir şeylerin çeyrek yüzyılı/ yavaşça biriktirdiği bir yerden” dizeleri, aşkın geçmişle olan ilişkisini sorgular. Aşkın yerleştiği “yer” bir anlamda zamanla kaybolur; fakat bu kayboluşun içinde yeni bir başlangıç, yeni bir anlam saklıdır. Zamanın ve dilin birbirini etkileyerek şekillendiğini söyler. Burada, aşk ne geçmişin ne de şimdinin tamamen ürünü olabilir. Her iki zaman dilimi, birbiriyle kaynaşarak anlamın sürekli değişen yapısını oluşturur.
Bu dizedeki yer ve zaman, sürekli kaybolan bir anlamın, bir noktada yeniden şekil aldığı bir alan olarak düşünülebilir. Geçmişin, şimdiki zamanı etkilemesi, zamanın akışındaki düzensizlikleri ve kaymalarını gösterir. Aşk, kaybolan bir anlamdan doğan yeni bir biçim olarak karşımıza çıkar.
AŞKIN SABİTLEŞMEYEN KİMLİĞİ: KAYBOLMA VE YENİDEN VAR OLMA
“Aşk, bir zamanlar/ gölge gibi, su gibi/ kaybolmaktır” dizelerinde ise aşkın kimliği bir kez daha sabitleşmiyor. Aşk bir gölge, bir su gibi sürekli değişen, sabit kalmayan bir olgudur. Bu kaybolma durumu, dilin ve anlamın sürekli kayma haline dair düşünceleriyle paralellik gösterir. Anlam bir noktada kaybolur, ancak yeniden ortaya çıkar; tıpkı suyun akışı gibi, bir anlam hiç durmaz, biriken farklı anlamlara evrilir.
Aşk, tek bir kimlik altında birleşmez. Süreya, aşkı bu kadar çok katmanda sunarak dilin sınırlarını zorlar. Her yeni dize, bir öncekini siler ve yenisini ortaya koyar. Aşk ne fiziksel ne de duygusal olarak sabittir; her an yeniden doğan, yeniden şekillenen bir anlam olarak var olur.
Cemal Süreya’nın “Aşk” şiiri, yapı çözümlemesi ile okunduğunda, aşkın anlamının sabit olmadığı, sürekli değişen ve kaybolan bir hal aldığı ortaya çıkar. Süreya, şiirlerinde aşkı bir çelişki, bir kaybolma ve yeniden var olma süreci olarak ele alır. Dilin ve anlamın kaymasını vurgulayan anlayışı, bu şiirde net bir şekilde gözlemlenir. Aşk hem fiziksel hem de soyut bir olgu olarak ve sürekli evirilen, kaybolan ve yeniden şekillenen bir duygu olarak ortaya çıkar. Bu anlam kayması, şairin dilini zenginleştirir, okura aşkın özünün sabit olmadığını hatırlatır.
Cemal Süreya’nın şiirinde, aşk ve anlam arasındaki sürekli hareket, her okuru farklı bir yolculuğa çıkarır. Bu şiir, her okuru farklı bir şekilde etkiler; çünkü anlam, kaybolur, yeniden doğar ve her seferinde başka bir formda karşımıza çıkar.
Octavio Paz’ın ‘Yay ve Lir’ adlı eserinde yer alan “Şiir evrenin ikizidir” sözü, Süreya’nın şiirinin derinliklerinde yankı buluyor. Paz’ın ifadesi, şiirin evrensel ve zamanla evrilen bir keşif yolculuğu olduğunu vurgular. Cemal Süreya’nın şiirindeki aşk, yalnızlık, yaşam ve ölüm temalarının sürekli bir dönüşüm içinde olması, bu bakış açısının izlerini taşır. Hem şairin hem de eleştirmenin dili, aşkın evrensel doğası üzerinde buluşur ve zamanla değişen bu kavramlar, onun şiirine evrensel bir boyut kazandırır.
KAYNAKÇA:
– Paz, Octavio. Yay ve Lir.
– Süreya, Cemal. Aşk (şiir).
– Süreya, Cemal. Folklor Şiire Düşman.
– Derrida, Jacques. Yapı Çözümlemesi (teori).