ŞU BİZİM MAHALLE
-ADANA-
Göğü yararcasına yükselen modern apartmanların, şık mağazaların, ışıltılı marketlerin önünden, gösterişli arabaların arasından geçip nihayet mahallene ulaşıyorsun.
Kendi topraklarındasın artık.
Tedirginliğin geçti.
Yürümen de mi değişti, ne?
Artık her şey tanıdık burada.
Mesela şu köşede saygıyla eğilmiş gibi duran ağaç.
Ve onun yanındaki.
Ve onların karşısındaki.
Ve kediler…
Her sabah doyurduğun, su verdiğin kediler.
Gölgelerde uyuklamaktalar.
Ve mahallenin tek özgür köpeği.
Başını okşuyorsun, kuyruğu hareketleniyor mutluluktan.
Yıllardır marketlere karşı kahramanca direnen bakkal amcaya bir selam çakıyorsun.
Hemen yan tarafta dükkânının önüne sandalye atmış, gazetesini okumakta olan su tesisatçısı başını kaldırıp gülümsüyor sana.
Çocuklar yola iki taş koyup kale yapmışlar, futbol oynuyorlar.
Aralarına dalıp bir iki çalım atıyorsun.
“En büyük Aydın Abi” diye bağırıyorlar arkandan.
En büyük olmadığını bildikleri halde.
Gülüyorsun.
Mesut Apartmanı’nın üçüncü katında oturan Şaziment Teyze, sepet sarkıtmış. Çocuklardan ekmek almasını istiyor. Koşuyorlar.
Çünkü sepette ekmek parasının yanında bir gofret alacak kadar para vardır her zaman.
Yürüyüp apartmana giriyorsun.
Asansör yok.
Sabah “Günaydın” diyerek seni yolcu eden basamaklar, bu sefer “İyi akşamlar” diyerek karşılıyor.
Üç numaradaki Kemal Amca yine balığa gitmiş.
Kızarmış balığın kokusunu kapının önünde durup içine çekiyorsun.
Beş numaradaki emekli mühendis olan Yavuz Abi, yine Beatles dinlemekte.
Sen de seversin ya.
Durup biraz dinliyorsun.
Altı numarada oturan, çok güzel aşure yapan Feride Teyze her zaman olduğu gibi TV’de evlilik programını izlemekte.
Sekiz numarada oturan evkaftan emekli Cahit Bey’le kapıda karşılaşıyorsun.
Çocukların sesinden şikâyetçi.
“Boş ver, aldırma, gün gelecek, sokakta oynayan çocuklar göremeyeceksin” diyorsun.
Kokular ve seslerin arasından geçip eve giriyorsun.