BİR HELKE KAYNAR SU
-ADANA-
Sanki başımdan aşağı bir helke kaynar su dökülmüş gibi hissettim kendimi fotoğrafı görünce.
Mona Lisa ve Vincent van Gogh bir fotoğrafta birlikteydiler.
Üstelik ona geçen doğum gününde Şanzelize’de lüks bir mağazadan aldığım yeşil elbiseyi giymişti.
“Kaynar su mu, yoksa fotoğraf mı daha çok yaktı seni?” diye soracak olursanız eğer, fotoğraf çok fena yaktı yüreğimi.
Yüreğimle birlikte ciğerlerim de yandı.
Feleğim şaştı.
Meğer bu fotoğraf sosyal medyada dolaşıp duruyormuş da ben görmemişim.
Aslında Vincent van Gogh’un yakın arkadaşı Paul Gaugin bana bu durumdan söz etmişti de ihtimal vermemiştim.
Ressam kıskançlığı demiştim.
Şairler ve ressamlar birbirini kıskanır ya…
Ah, ne yanılmışım.
Hemen gidip Mona’ya sormalıydım.
Evden fırladım.
Ama aşağı inince ayakkabımın sol tekini giymediğimi fark ettim.
Yukarı çıkınca da çorabımın sağ tekini giymediğimi gördüm.
İkisini de giyip tekrar evden fırladım.
Louvre’un önünden geçen 14 no’lu metroya bindim.
Metrodakiler bana bakıp gülüşüyorlardı.
Meğer gömleğimi de ters giymişim.
Ben de onlara güldüm.
Müzeye hışımla daldım. Müze görevlisi beni zor durdurdu.
Mona, “Şu an müsait değilim, Saint-Germain Bulvarı’ndaki Café de Flore’da buluşalım” dedi.
O güzelim gülüşüyle kafeye girdiğinde ben bir şişe şarabı bitirmek üzereydim.
Gelip karşıma oturdu.
Sessizce bakıştık.
Telefonumu açıp fotoğrafı gösterdim.
“Gadasını aldığım, kulağını kesip bir kadına gönderen bu delinin yanında ne işin var?” dedim.
Gülüşü daha da çoğaldı.
Anlatmaya başladı.
Meğer ilkokulu Paris’in bir mahalle okulunda birlikte okumuşlar.
Öğretmenleri Mösyö Dupont’muş.
Sanat tarihçileri Van Gogh’un kulağını Café de la Gare’da hizmetçilik yapan Gabrielli adındaki kadına gönderdiğini yazmışlar.
Ama işin aslı öyle değilmiş.
Van Gogh çok haylazmış.
Okulun her yanına resimler yapıyor ve boyuyormuş. Mösyö Dupont da onun kulağını çekip duruyormuş.
İşte o, ha bire kulağını çeken öğretmenine kesik kulağını gönderip “Al, yanında kalsın, sık sık çekersin” diye bir de not yazmış.
Ben Adana’dayken bir akşam yemeğe davet etmiş.
Okul günlerini konuşup gülüşmüşler.
Oradaki garsonlardan biri de fotoğrafını çekmiş.
O gülümseyerek anlattıkça içimdeki kor ateş yavaş yavaş söndü.
“Ciğerim, sahi biz ne için buluşmuştuk?” dedim.
Bir şişe daha şarap söyledim.
Gülümsedi.
Kalkıp ona sarıldım.