YAŞAM 

BEKLE KALBİM, ŞİMDİ SIRASI DEĞİL

1972’nin Eylül’üydü.

Bir cumartesi öğleden sonrasıydı.

Paris o gün yağmurluydu.

Paris’e her gittiğimde yaptığım gibi yine Saint-Germain Bulvarı’ndaki Cafe de Flore’a uğramıştım.

Ve onu gördüm.

Romy’yi

Sanırım bir mucize olmuştu.

Filmlerini onlarca kez izlediğim, gazetelerden dergilerden kestiğim fotoğraflarını özenle sakladığım Romy Schneider karşımdaydı.

Kalbim duracak gibi olmuştu.

Bekle kalbim, şimdi sırası değil” dedim.

Cam kenarında bir masaya oturmuş, dirseklerini masaya dayamış, şarap kadehi avuçlarının arasında dalgınca, gelip geçenleri izliyordu.

Hüzünlüydü sanki.

Ara sıra bir yudum alıyordu şarabından.

Masada yarısı içilmiş şarap şişesi duruyordu.

Siyah boğazlı bir kazak giymişti, eteği griydi.

Saçını topuz yapmıştı ve ona çok yakışmıştı.

Bir sinema dergisinde Claude Sautet’in yönettiği ‘Cesar et Rosalie’ adlı filmde Yves Montand ile birlikte oynadıklarını okumuştum.

Onu belki görürüm umuduyla uçağa atladığım gibi soluğu Paris’te almıştım.

İşte, şimdi karşımdaydı.

Yanındaki bir masaya oturdum.

Hâlâ inanamıyordum.

Bir ara başını çevirince göz göze geldik.

Bana gülümsedi.

İşte, o zaman kalbim durdu.

Yanına gidip konuşmak istedim.

Yapamadım.

Sanırım ölmüştüm.

Hâlbuki onun için, sevmediğim Almancayı bile öğrenmiştim.

Biraz sonra kalktı, kırmızı mantosunu giydi ve gitti.

Yanına gidip iki söz edememek içimde derin bir yara olarak kaldı.

Ölümüyle müthiş sarsıldım.

29 Mayıs 1982’de, en verimli çağında, 43 yaşındayken beni bırakıp gitti.

Elinde babasının ona küçükken yazdığı not vardı.

Şöyle yazmıştı babası:

Çocukluğunu cebine koy ve kaç. Çünkü yapabileceğin tek şey bu.

Mezar taşında gerçek ismi yazılı: Rosemarie Albach

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar