ÖYKÜ 

KAYBOLAN ZAMAN – 2

Adımını atar atmaz bir bitkinlik çöktü üzerine ve yere yığıldı. Uyandığında kimse yoktu, mezarlık geçmişi yine aynı yerdeydi. Çadırında ne olduğunu anlamaya çalışıyordu; anılar buydu, anne, baba, kardeş yoktu, kasabası yok, huzuru yok, tek varlığı annesinin “Hayatta kal.” sözüydü. Yapamıyordu. Annesini toprağın altına, kimine göre cennet-cehenneme, kimine göre bir hiçliğe verdiğinden beri annesinin sözünden dolayı kıymıyordu kendine. Aslında kıyamadığı kendisi değil, annesiydi. O güzel ses, şefkatli eller ve son sözüne kıyamazdı. Belki hiçbir şeyi yoktu ama annesinin sözü vardı: “Hayatta kal, kuzum.” Her şeyi bu olan bir adam ne kadar…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KAYBOLAN ZAMAN

Çöl sessiz ve acımasızdı. Kumların rüzgârla dans ettiği, sıcaklığın insanı içine çekip kavurduğu bu sonsuz boşlukta, El-Yusuf yalnız başına yaşıyordu. Bir zamanlar kasabasının ortasında neşeli, yüzü gülümseyen bir adamdı. Ama şimdi, yıllardır kaybolmuş olan o gülümseme, yerini derin bir hüzne bırakmıştı. Çölün ortasında, kumların içine gömülmüş bir hayatın içindeydi. Onun için her gün, kaybettiği geçmişine dair bir hatıra gibiydi. El-Yusuf’un kasabası, yıllar önce kuraklık ve kıtlıkla sarsıldığında terk edilmişti. Su kaynakları tükenmiş, tarım ve hayvancılık bitmişti. Kasaba halkı birer birer göç etti. El-Yusuf, ailesiyle birlikte son kalanlardan biriydi. Ne zaman…

Devamını Oku