ŞİİR 

KUL KURTULUŞU KAÇIRTMAMALI KENDİNDEN

Soma’nın acısına K’lı şiir… Kömür karası karanlıkta, kıyamet koptu kopacaktı. Korku, kuytulardan kalkıp kulakları kanatırcasına kusuyordu kinini. Kimsesiz kalmak, kendini kaybedene kadar koşturmak… Kara kutusu karanlığın kör köşede kayıttaydı. Kurtuluş, kurutuluşa kayıyordu. Kömür kayaları kafayla kazılmaz ki… Kahrolası “K” kalksaydı kömürden kalırdı kainata kocaman Ö M Ü R.

Devamını Oku
EDEBİYAT POLİTİKA 

GÖKYÜZÜ NÖBETİ

“Mayıs, 50 yıldır kalp ağrısıdır bu ülkede…” Gözümü alan parlak ışığın yarattığı kamaşma giderek azalıyor. Görüntü netleşmeye başladı. Uçsuz bucaksız bir yeşillik uzanıyor karşımda. Pırıl pırıl bir güneş… Nerede olduğumu tam anlayamadım. Hava ne terletecek kadar sıcak ne de üşütecek serinlikte. Vücudunda hissettiğin ısı neyse o kadar… Çok hafif bir meltem, sadece çevrenin varlığını hissettirmek için esiyor. Az ilerde, neşesi buradan hissedilen bir dere akıyor. Bu coşkuya, koca kulaklı bir köpeği kovalayan iki yavru kedi eşlik ediyor. Çimen kokusu, biraz ötede görünen tek katlı evden gelen taze ekmek kokusuna karışıyor.…

Devamını Oku
ÖYKÜ 

KOMİSER KEMAL TEFRİKASI / ÇIKSALIN PARKI VAKASI

Geçmişini, anlatıldığı kadar biliyordu. Devletin tayin ettiği anneler ve babalar ne kadarını söylediyse… Abiler ve ablalar gerçeğe ne kadar yakın anlattılarsa o kadar… Yetimhanede işler böyle yürüyordu. Anlatılan kadarını bilmek dışında bir seçenek yoktu. Nasıl olmasını istediğinse, tamamen hayal gücüne kalmıştı. Henüz dört yaşındayken ve annesinin gül kokusu burnundayken kendisini burada bulmuştu Ahmet. Kaç gün ağladığını anlatmak zor. Annesini kaç ay beklediğini bilmek imkânsız. Çok fazla acıdı çocuk kalbi. Çok yandı. Yağan bütün yağmurları, esen bütün rüzgârları kokladı annesinin kokusunu çekebilmek için içine. Henüz lanetler yağdırmayı bilemediği için de bekledi,…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

YILDIZ YAĞMURU

Tabancamı kaptığım gibi fırladım dışarı. Soluk almakta zorluk çekiyordum. Ağır aksak adımlarla, olabildiğince hızlanarak geçtim yolu. Akşam olmak üzereydi. Tek tük araba farları, o da uzaktan görünüyordu. Eskiden hem araba hem de insandan geçilmeyen sokaklardı buralar. Hele bugünkü gibi bahara dönmeye başlayan günlerde enerji herkesten ve her şeyden fışkırırdı. Delifişektim ben de. Bendine sığmayıp taşanlardan… Kasabadan şehre zevk olsun diye 5-6 saat yürür, yemek yer, sonra geri dönerdim. Etrafı çevreleyen dağlara tırmanır, yer içer, sonra da göğü yorgan yapıp altında yatardım. Gecenin karanlığında pırıl pırıl parlayan yıldızlarla konuşurdum kaybolana dek.…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

KÜL DÜNYASI

Arabanın bu yolculuğu kaldıramayacağı belliydi. Nitekim öyle de oldu. Kar ya da yağmurla bozulmuş dağ yollarındaki her çukur bir vidayı gevşetmiş olmalı ki çok da bilmediğim bu yerde motor aniden sustu. Tırmanış sırasında olsa işim çok daha zor olurdu; ama neyse ki inişte oldu. Böylece arabayı nispeten güvenli sayılabilecek bir yere yanaştırabildim. Öğle güneşi oldukça berrak… Yayla sayılacak bir yer olmasa da havada keyifli bir serinlik ve esinti var. İleride büyükçe bir dere görünüyor. Sesi görüntüsünden önce gelmişti. Alabildiğine yeşillik bir alan… Ağaçlar çok sık olmasa da etrafa dağılmış halde…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

OTOPSİ MASASINDAKİ BAĞIMLI

Az önce gelen cesedin otopsi raporu için bu akşam da eve erken gidemeyeceğim. Canım sıkıldı açıkçası. Kaç gündür gelen cesetler ve onların otopsi raporları iyice yordu beni. Arkadaşlarla buluşup iki tek atma hayalimi bir gün daha ötelemek zorundayım. Bir günle kalırsa tabi! Şehrin çivisi çıkmış durumda. Hemen hemen her gün çok sayıda ve tuhaf biçimde ölen insanlar geliyor. Suyundan mı havasından mı, bilemiyorum; ama önü de pek alınamıyor. Bunun için çaba sarf eden var mı, ondan da emin değilim. Açıklaması zor olan her ölüm, adli tıp morgunda alıyor yerini. Çok…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

BİR MARTININ İADE-İ ZİYARETİ

Son anda yetişebildim vapura. Üst kata çıktım bir koşu. Hava çok soğuk olduğu için dışarıda oturan kimse yok. Tek başıma, içime işleyen rüzgâra inat oturdum banka. Üstelik iyice kenara yanaştım. Vapur düdük çala çala ayrıldı iskeleden. Şimdi Haydarpaşa Garı’nı geçecek. Martılarda da sessizlik hâkim. Normalde ciyak ciyak öterlerdi tepemde. Artık aç martı kalmadı diye düşündüm. Hepsi birer obeze dönüştü. Bu esnada bir tanesi uçmaya başladı vapurun üstünde. Gözlerinin doğrudan bana baktığını hissediyorum. O kadar dikkatli bakıyor ki ürküyorum tek başıma. Aklıma ‘Kuşlar’ filmi geliyor. Martı iyice yaklaşıyor. Gagasının kımıldayışından benimle…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ACILAR PATİKASI

Yorgunluktan kollarımı kaldıramayacak haldeyim. Ne kadar zamandır yüzdüğümü hatırlamıyorum bile. Hâlâ hayatta olmam, ucuz bir can yeleğinden. Zaman kavramı kayboldu. Yön duygum kayboldu. Aslında çok daha fazlasını yitirmiş durumdayım bu acımasız denizin ortasında. Keşke ismi kadar güzel ve durgun olsaydı Ege. Oysa içine girdikten sonra ne kadar da saldırganlaştı. Ucuz malzemeden yapılmış bir botun içinde 20 kişiyle bata çıka gitmeye çalışırken, yaşamak ancak ve ancak bir mucize olabilirdi. Ama bir mucizenin anlamlı olabilmesi için sevdiklerinle birlikte gerçekleşmesi şartmış. Oysa ben kaybettim sevdiklerimi, canlarımı, anlamlarımı. Nasıl kaydı ellerimden, varlığımı varlığına adadığım…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

GÖZYAŞI YASTIĞI

Bir gün sokakta yürürken, kendiliğinden ve birdenbire içimde bir tel koptu. Ben öyle hissettim. Tüm vücudumu dolaşan elektrik akımı saç diplerimden uçtu, gitti. Neden oldu, ne tetikledi, bilmiyorum; ama o günden sonra benim için çok şey değişti. Bir kere hayata bakışım değişti. Hayata değil, boşluğa bakışa döndü benim için. Maddi ve manevi tüm yüklerimi de o boşluğa gönderdim. Hiçbir şey yapmama evresine geçtim. Tek odalı, beni dönüştürün diye yalvaran ve kendisine ev denme beklentisi içinde olan bir yerde açlığımla yaşamaya çalışıyorum. Memleketten gelen erzak bitene kadar tokum. Sonrasında ise dayanabildiğim…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

TEHLİKE SINIFI 2.1

Yemek kokusu her tarafı sarmış durumda. Annesinin susturmaya çalıştığı çocuk, kucakta koridorları turluyor durmadan. Yüzünde hınzır bir suskunluk ve ‘Oturtursanız size buraları dar ederim’ bakışı var. Saç ektirenlerin yaralı kafaları, 1980’lerin Rock & Roll bandıyla, cephe gerisi sahra hastanelerinden bir kesit sanki. Dünya dilleri fısıltılar halinde geliyor kulağıma. Farklı dilde horlamalar da… Hem aç hem de parası olan yemek siparişini veriyor. Aç olup parası olmayanla parası olup aç olmayan ilk defa aynı parantezde. Tek fark mide doluluk oranları… Gökyüzü alabildiğine mavi görünüyor. Yeryüzü de… Demek ki deniz üstüyüz. Görüş açısı…

Devamını Oku