EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (3)

Varoluş felsefesi bir orta sınıf sorunsalıdır. Bu felsefe kendisinin gerçekleşmesi için hiç değilse okumuş-yazmış bireylere ihtiyaç duyar. Var olduğunun farkına varmak, var olmanın anlamı, nedenselliği üstüne düşünmek için de hiç değilse çeşitli okumalar yapmış olmak gerekir. Antoine Roquentin de, 25 Ocak 1932, pazartesi tarihli güncesinde, “Başıma bir şey geldi, artık kuşkum yok. Herhangi bir kesinlik ya da apaçıklık gibi değil, bir hastalık gibi belirdi bu. Sinsi sinsi, yavaş yavaş yerleşti; biraz tuhaf biraz tedirgin hissettim kendimi, o kadar. Bir kez yerine yerleşince orada kıpırdamadan kaldı. Hiçbir şeyim olmadığına, evhamlandığıma inandırdım…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (2)

İnsanın varlık karşısında çoğunlukla fark etmediği yahut bu trajediyi örüntüleyip kendisini kutsal yolu ile avutan yahut da bundan kaçma isteği duyduğu trajik bir yüzü vardır. Bu kaçış ve kutsal olarak ifade edebileceğimiz tanrı inancı ortadan kalktığı vakit, avuntu perdesi ortadan kalkarak insanı bilince, düşünmeye iter. Dünya ile ilgili, dolayısıyla şeylerin ‘ne’liği sorusu, neden sorusu, önceliği sonralığı sorusuna yanıt bulma isteği doğar. Dinsel inanç ile tatmin etme kolaylığına kaçılmadığı vakit varoluş bir kaostan ibarettir. Varoluş kendisi hakkında sorulan sorulara kati cevaplar vermediğinden varoluş için bir düzenden bahsetmek mümkün değildir. Kaosun olduğu…

Devamını Oku
EDEBİYAT FELSEFE 

‘BULANTI’ / VAROLUŞ VE KAOS (1)

Bu çalışmamızda İkinci Harp’ten sonra tahakküm kılan varoluşçuluk felsefesinin kaos teorisi ile benzeştiği noktaları ele alacağız. Bizim edebiyatımıza da sirayet etmiş olan bu felsefenin sözcüsü niteliği taşıyan Sartre’ın ‘Bulantı’ adlı kitabında varoluş durumlarının hiçlik kaos ve varoluş ile örtüştüğü noktalara değinilecektir. Çalışmayı kısaltma çabaları insafsız göründüğünden dolayı bölümler halinde yayımlanması uygun görülmüştür. Dünya üzerinde var olma bilincine ulaşıldığı günden beri var olmanın sınırsız anlam arayışları son olarak varoluşçuluk fikrini doğurmuştur. Bu fikir yalnız düşün dünyası ile sınırlı kalmamış, özellikle başta edebiyat olmak üzere sanatın pek çok alanına yansımış ve bu…

Devamını Oku
TOPLUM 

ÇATIŞIMLAR

Dünyayı anlamlandırmak için, aklımızın ve gücümüzün yetmediği mevzuları salt kendimiz için açıklamak niyetiyle yalanlar üretiriz. Bu konuda her şeyi bir yalan ile başlattık demek de yanlış olmayacaktır. Kendimize söylediğimiz yalanların çeşidi matematiksel sınırlarla eşdeğer dahi olabilir. Fakat bunların bir tanesi vardır ki belki ilk yalan ve hâlâ süren yalan özelliğini devam ettirmektedir. Her insan, belki bir sayfa kitaba dahi elleri değmemiş biri bile, biz neyiz, neden varız, nasıl varız, bu dünya nedir sorularını sormuştur. İşte, henüz ilkel olduğumuz dönemde (hâlâ öyleyiz de diyenler olabilir) bu soruları açıklayacak deneyimlere ve bilgiye…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

KÜRTLER CUMHURİYETÇİ Mİ OLUYOR?

Kürt yığını son derece politize olmuş, belki de edilmiş bir topluluktur. Ortadoğu coğrafyasında apolitik bir topluluğa rastlamanın zor olduğu da malumdur; fakat Kürtler için bu biraz daha tazyikli bir meseledir. Kürt çocukları iki dil ile yaşama kargaşasını atlatmadan henüz, politik söylemler ile baş başa kalarak bunu sahiplenir. Ekmeğin Türkçe telaffuzunu öğrenirken, beri yandan politize olmaya çoktan başlamıştır. Bu politize edilme hali de sistemli bir şey değil, aksine bir bakıma kültürlenme durumudur. Ailesinden politik bir kültürü devralan çocuklar lise ve üniversite çağında bunu daha yoğun yaşamaktadır. Lise çağında öğretmenlerinin kendilerini yok…

Devamını Oku
EDEBİYAT TOPLUM 

ARTIK KUŞLAR DA YASINA GİTMEZ

Doymak bilmeyen ruhumuzun çatlaklarından dökülür hastalıklarımız. Biz de bunları gizlemek için çeşitli örüntüler yaratır, çeşitli perdelerin ardına gizleriz onları. Fakat bu hastalıklar o kadar kuvvetlidir ki çatlaklardan sızan damlalar iken kendine yol açan ırmaklara dönüşür. Hasan Ali Toptaş da işte yazarlık örüntüsünün arkasına saklanmış bir hastadır. Sizlere Toptaş olayından evvel söylemek istediklerim var. Kadınların sırtına atılan cinselliğin dünyada, özellikle bizim gibi kendini Avrupa’ya yamama gayretinde olan Doğu milletlerinde, kadını konumlandırma biçimleri bir felakettir. Kadın, bir şahsiyetten çok cinselliğin odak noktası olarak görülür. Tacizler, tecavüzler gizlenmeye çalışılır. Çünkü bizde ayıp diye…

Devamını Oku
TOPLUM 

TOPLUMSAL ZİHNİN ÇUKURUNDA: IŞIL ÖZGENTÜRK

“Ötekine duyulan öfke meraktan güçlüdür.” – N. Taner Bir söylem, bir yalan sıkça tekrar edilirse, toplum buna inanç duyarak onu bir düşünce haline getirir, düşünceye dönüşen söylemi, dilin imkânlarından yararlanarak daha vahşi bir üslup ile yeniden kurup, geliştirip, büyütüp kendi zihin dünyasını yaratır. Türkiye’nin sorunu saymakla bitmez de en önemli sorunu toplumsal zihin sorunudur. Toplum, bireylerin bir araya getirdiği yığınsal yapılardır. Bu bireylerin ortak kanıları, inançları ve eğilimleri vardır. Bu eğilimler kendisinin davranış ve söylem biçimlerini şekillendirmekte ve kendisini oluşturmaktadır. Toplumsal zihnin dışına çıkarak kendisini yaratan bireyler de yok değildir;…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

NÂBİ VE ORTANIN DÜNYASI

“Çok da mağrur olma kim meyhane-i ikbalde/ Biz hezarân mest-i mağrurun humarın görmüşüz” – Nâbi Türkler, Anadolu’ya doğru bir ilerleyiş gösterdiklerinde pek çok şeyle karşılaştılar. Bu ilerleyişin güzergâhında İran vardı. Türkler, İran’da sosyal ve siyasi pek çok yeni şeyin yanında İslamiyet ve şiir ile karşılaştı. İkisini de kabul ederken kendi ruh dünyasına uygun bir kıyafetle sergilemiştir. İslamiyet’i İran’dan öğrenen Türk Müslümanlığı, Arap ve Fars Müslümanlığından farklılıklar arz eder. Tıpkı bu inanç gibi Türkler bu yeni şiir tarzını alıp kendi ruh dünyalarında geliştirerek zamanla Fars şiirine denk şiirler meydana getirmişlerdir. Bu…

Devamını Oku
POLİTİKA 

KAR YİYEN KÖR KUŞ

“Bir çift güvercin havalansa/ yanık yanık koksa karanfil/ değil, unutulur şey değil/ çaresiz, geliyor aklıma.” – Melih Cevdet Anday, ‘Anı’ Uzaktı. Çok uzaktı. Herkese çok uzak… Fakat bana değildi. Ben hiçbir yerde değildim. Evet, bir yerdeydim, ayaklarım bir kara parçası üzerinde geziniyordu ve başımda da bir gökyüzü vardı; fakat kendimi konumlandırabildiğim bir yer yoktu. Söz gelimi, tanıdığım kimseler yoktu olduğum yerde, kimseye selam vermiyordum, kimseler de bana vermiyordu. Başım önde yürürdüm, hâlâ öyle yürürüm, babamdan kalan bir alışkanlık belki de, başka mirası yoktu çünkü. Bedenim bir yerdeydi; ama ruhum sanki…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

EDEBİYATIMIZDA UZAK BİR COĞRAFYA / SELÇUK BARAN

“(…) Hem çaresizliğin, anlayamamanın, çözümleyememenin, el yordamıyla yaşamanın, korkuyu bastırmak için cinayetlere bile kayıtsız kalmanın, hayata duyulan güzelim gençlik inancının çöküşünün doğurduğu bungunluğun, bir ömür süreceğine inandığınız büyük bir suskunun öyküsü mü olurmuş?” – Selçuk Baran, ‘Kış Yolculuğu’ Görmediğiniz evlerde, gitmediğiniz sokaklarda ve şehirlerde de bir yaşam vardır. Oralarda da sizin duyduğunuzu duyan, sizin gibi yaşamayı seven, yaşamaktan bıkan, kendini kendine mezar edip kendine gömülenler vardır. Topluma bakıp yaşamak karşısında, insan karşısında umutsuzluğa kapılıp artık bir şeylerin değişmesini yalnızca hayat ve zamandan bekleyen birileri vardır. İnsanı var eden, şekillendiren; yaşadıkları…

Devamını Oku