EDEBİYAT KÜLTÜR-SANAT 

‘BEN GÜZEL GÜNLERİN ŞAİRİYİM, SAADETTEN ALIYORUM İLHAMIMI’

Melih Cevdet Anday, “Ben güzel günlerin şairiyim/ saadetten alıyorum ilhamımı/ kızlara çeyizlerinden bahsediyorum/ mahpuslara affı umumiden/ çocuklara müjdeler veriyorum/ babası cephede kalan çocuklara” dizelerini şöyle bitiriyor: “Fakat güç oluyor bu işler/ güç oluyor yalan söylemek.” “Bir buluşma yeridir şimdi hüzünlerimiz/ biz o renksiz, o yalnız, o sürgün medüzalar/ aşar söylediklerimizi çeker gideriz/ ülkemiz, toprağımız her şeyimiz” diyen Edip Cansever de, başka bir şiirinde şunları söylüyor: “Dağılmış pazaryerlerine benziyor şimdi istasyonlar/ ve dağılmış pazaryerlerine memleket/ gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile/ gelse de/ öyle sürekli değil/ bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün/…

Devamını Oku
TOPLUM 

ÜZERİMİZE ÇIĞ DÜŞTÜ, PİSTTEN ÇIKTIK, ENKAZ ALTINDAYIZ

Van’ın Bahçesaray ilçesinde iki günde iki defa çığ faciası yaşandı. 5 kişinin öldüğü, 8 kişinin de yaralandığı ilk çığ faciasında kar altında kalan 2 kişiyi kurtarmak isteyen ekiplerin üzerine de çığ düştü. İkinci faciada ise 8 jandarma görevlisi, 3 güvenlik korucusu, 3 itfaiye eri ve 9 sivilin şehit olduğu açıklandı. Çığ faciası haberlerinin üzerinden çok geçmeden, Sabiha Gökçen Havalimanı’nda İzmir-İstanbul seferini yapan Pegasus Havayolları’na ait uçağın pistten çıktığı son dakika haberi geldi. Uçakta 175’i yolcu, 2’si çocuk, 6’sı mürettebat olmak üzere 183 kişi bulunuyordu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Uçak kazasında…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

‘NE KADAR ÇOK ÖLDÜK YAŞAMAK İÇİN’

11 Ocak 2020, şair-yazar ve sinema eleştirmeni olan Onat Kutlar’ın ölümünün 25’inci yıldönümüydü. Onat Kutlar, 30 Aralık 1994’te Taksim’deki The Marmara Oteli’nin pastanesine konulan bombanın patlaması sonucu yaralanmış, 11 gün sonra, 11 Ocak 1995’te aramızdan ayrılmıştı. Aynı saldırıda, arkeolog Yasemin Cebenoyan ise olay yerinde yaşamını yitirmişti. Her yıl 11 Ocak geldiğinde içimi derin bir hüzün kaplıyor ve “Şimdi sessiz duruyoruz kıyısında bir düşüncenin/ unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz/ ölü balıklar geçiyor kırışık bir deniz sofrasından/ ve ellerinde fenerlerle benim arkadaşlarım/ durmadan düşünüyorum ne kadar çok öldük yaşamak için” dizeleriyle…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT 

İDRİS KOÇOVALI OLARAK TÜKETİLMENİN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

2011 yılı… Eylül ayı. 18’inci Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali‘ndeyiz. Festival için kente gelen sinemacılar sevgi kortejinde, klasik otomobillere binmiş, Adanalıları selamlıyor. Heyecan ve coşku had safhada… O dönem, Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nun hemen karşısında bulunan Adana Kent Konseyi’nin penceresinden korteji izliyoruz. Yanımda, tanıdığım tanımadığım bir sürü insan… Burada da heyecan ve coşku tavan yapmış. Yakınımda, tanımadığım kişilerden birkaçı korteje doğru “Nuri Baba, helal sana!” diye bağırıyor. Ben sanıyorum ki, Nuri Bilge Ceylan’ı gördüler, ona sesleniyorlar. Bakıyorum, göremiyorum. Belki yanında Muhammet Uzuner, Taner Birsel, Ercan Kesal, Yılmaz Erdoğan’ı…

Devamını Oku
SON BASKI 

PALTOLU BİR AKŞAMDAN GERİYE KALANLAR

Yazı masamın üzeri ne zamandır dağınık, karışık. Notlar aldığım kâğıtlar, içlerine gazete kupürleri koyduğum ajandalar, ses kayıt cihazları, fotoğraf makinesi, kalemler, kartvizitler, dosyalar, ekonomi ve edebiyat dergileri, kitaplar… Ne zamandır duruyorlar öylece. Biriktiler. Birikiyorlar. Kitaplığımı daha geçen aylarda düzenledim. Onlar da ne zamandır dağınık ve karışıktı. Önce hepsini yan odaya taşıdım, rafları boşalttım ve ardından edebiyattan politikaya, felsefeden ekonomiye sınıflayarak bir düzene soktum yeniden. Şimdi daha derli toplular. Masama bakıyorum yeniden. Hâlâ dağınık. Çok karışık. İSTİNYE BALIKÇISI’NDA BİR KASIM AKŞAMI Kasım ayının üçüncü ve son dönemeci. İsmail Güneş, Cemal Demircioğlu,…

Devamını Oku
YAŞAM 

ADANA YÜRÜYÜŞLERİM HEP DEVAM EDECEK; SONSUZA DEK…

Kentin ışıltılı caddelerinde yürümeye, ne zaman, bundan kaç yıl önce başlamıştım, hatırlamıyorum. Çoğunlukla akşam saatlerinde düşüyorum yola. Bazen gecenin ilerleyen saatlerine değin arşınlıyorum kaldırımları. Sabah yeniden dışarı çıkıyor, günün koşuşturmasına karışıyorum. Günler böyle geçip gidiyor. ADANA’YLA SARMAŞ DOLAŞ 2019’un son günleri… Yeni yılın ilk gününden itibaren insanlar takvim yapraklarını bir bir yırtmaya başlayacaklar yeni almanaklarından; günler, haftalar, aylar ilerleyecek ve belki yine bir aralık günü bu defa 2020 için bir araya gelip aynı çizgiye dizilecekler. Yıllar da geçecek böyle böyle… Gün gelecek, bu siyah saçlara aklar da düşecek. Ama yine…

Devamını Oku
EDEBİYAT 

ASLINDA HEPİMİZ BİRER ZEBERCET’TİK; YALNIZ VE YABANCI…

Türk ve dünya edebiyatının, özellikle daha ilk cümlesinden itibaren okurunu etkileyen, psikolojik sürükleyiciliğiyle okurunda derin izler bırakan eserleri vardır. Franz Kafka’nın ‘Dönüşüm’ adlı eseri böyledir. “Gregor Samsa bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu” şeklinde başlayan kitapta, küçük burjuva çevrelerindeki yozlaşmış aile ilişkileri en ince ayrıntılarına kadar irdelenmektedir. Yusuf Atılgan’ın ‘Anayurt Oteli’ adlı eserinde de benzer bir durum söz konusudur. “İstasyona yakın Anayurt Oteli’nin kâtibi Zebercet, üç gün önce perşembe gecesi gecikmeli Ankara treniyle gelen kadının o gece kaldığı odaya girdi, kapıyı kilitledi, anahtarı…

Devamını Oku