İslamiyet öncesi dönemde göçebe yaşam tarzı, –sürekli hareket halinde olan topluluklar açısından– özel mülkiyete izin vermiyordu. Ortak kullanım alanları topluluğun malıydı. Töreler, gelenekler kısmen de olsa eşitliği savunmaktaydı. Toplumsal yapının değişmesi için yerleşik hayata geçilmesi ve ticari alışkanlıkların dönüşüme uğraması gerekiyordu. Öyle de oldu. Yerleşik yaşam göçebe toplumun yapısını alaşağı etti. Bunun en belirgin görüntüsü “kadın” konusunda yaşandı. Üretimde başrol oynayan, çadırda başköşeye oturtulan, düşüncelerine başvurulan kadından, cariye olan, tek erkek için kavgaya tutuşan ve doğurganlık özelliği dışında dikkate alınmayan, bir erkeğin şahitliğinin karşısına iki kadının konduğu evrilme yaşandı. Tanrının,…
Devamını Oku