POLİTİKA 

ŞANTAJ MONTAJ

İki aydır sosyal medyayı dikkatle izliyorum. Kılıçdaroğlu’na küfür, hakaret, iftira, yalan haber, montaj kaset gırla gidiyor. Sabah akşam Kılıçdaroğlu’na sövenler var. Dalga geçenler var. Her konuda lafı Kılıçdaroğlu’na getirip sövenler, lafı çarpıtanlar var. Sanki bir sayaç var, Kılıçdaroğlu’na söversen o sayaç atıyor, para kazanıyorsun! Kılıçdaroğlu’na sosyal medyadan hakaret etme işini seriye bağlayanları görünce aklına başka ne gelir? “Yevmiyeci misin, kardeşim?” demezler mi adama? “Kardeşim, işin gücün, ailen yok mu, meşgalen yok mu, sabahtan akşama kadar sosyal medyada Kılıçdaroğlu’na sövünce eline ne geçiyor?” diye sormazlar mı? * Gerçi düz vatandaş ne…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

GAZETE İÇİN FİLMİN SONU

1980’lerin sonlarında, 90’ların başlarında sayıları hayli azalmıştı ama yine de sağda solda görürdük ceketinin yan cebinde gazete taşıyan insanları. Vardiya çıkışında işçiler, mesaiden sonra memurlar, otobüs duraklarında ya da bir sigara içimi oturulan parklarda, ceket ceplerinde gazeteyle ne güzel görünürlerdi. Önce ikiye, sonra dörde, sonra sekize katlanmış o gazeteler ne güzel kokardı ayazdan çıkıp sıcak odalara girdiklerinde. * * * Bendeniz 1997 yılında gazeteciliğe adım attığımda, ceket ceplerinden çıkmıştı gazete. 2000’lere doğru gidiyorduk ve kimse pek de heves etmiyordu gazetelere. Video, özel televizyon, özel radyo, çanak anten, CD, VCD, DVD…

Devamını Oku
TOPLUM 

POZCULAR!

İnsan neslinin dünyadaki yolculuğu başladıktan kaç bin yıl sonra ilk tarım yapılmıştı acaba? Ve ilk tarımdan ilk buharlı makinenin icadına kadar kaç binyıl geçmişti? 5 binyıl mı, 10 binyıl mı, 15 binyıl mı? Yoksa daha mı fazla? Bu tür sorulara kafa yormadan yaşayıp gitmiş milyonlarca insan, yaşadıkları çağdan iki-üç asır sonra neler olacağını da düşünmedi, dünyanın nasıl bir yer olacağını, insanların neler yapabileceğini de hayal etmedi. * Hayal edenler ise, pek de tutturamadı tahminlerini. Mesela Ay’a yolculuğu ilk düşünenlerden biri olan Jules Verne’in hayal gücü, Ay’a yolculukla sınırlı kalmıştı. Ve…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

ARKA KOLTUKTA, İKİ KİŞİLİK YALNIZLIK…

Eski model, tuş takımlı telefonun zil sesi duyuldu otobüsün arka koltuğunda. 1990’ların sonlarındaki telefon reklamlarını izler gibi olduk bir an. Başına eşarp bağlamış, gözlüklü, yaşlı kadın eşarbını sıyırıp kulağına götürdü telefonu: – Alo… … – Sakine, sen misin? … – Yok, guzum, daha yok. Bulamadık. … – Oraya baktık işte. Bir artı bir dedi ama tek bir oda. Başka şey yok. Tek oda he… 5 milyon dedi aylık. O da diyor depremzedesiniz diye 5 milyon ha. Yoksa daha yüksek diyor. … – Ne biliyim… * Telefon açan kişinin adının Sakine…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

‘BUNLAR OLCEK!..’

Evlerimiz, iş yerlerimiz başımıza yıkılmasa, şehirlerimiz yerle bir olmasa, yıllarca emek verip yaptığımız köprülerimiz, yollarımız, limanlarımız, barajlarımız, havalimanlarımız yıkılmasa deprem o kadar da kötü bir şey değil. Dünyanın varoluşunun bir gerçeği, bir gereği. * Evlerimizi, iş yerlerimizi su basmasa, şehirlerimiz su altında kalmasa, alt geçitlerde çamurlu su içinde kalıp boğulmasak sel de o kadar kötü bir şey değil aslında. O da dünyanın varoluşunun bir gerçeği, bir gereği. * Faylar kırılacak… Sular akacak… Bizim asker arkadaşı Manisalı Savaş’ın dediği gibi: “Bunlar olcek. Yapcak bişi yok!” * Dünyanın varoluş serüveninde tesadüf ettiğimiz…

Devamını Oku
POLİTİKA 

“HELAL OLMASIN!”

Leyla Erbil, ‘Tuhaf Bir Kadın’ adlı romanında Ahmet Kaptan’ı yavaş yavaş delirtir… Yavaş yavaş öldürür… “Suphi’yi kim öldürdü?” diye sıkça soran Ahmet Kaptan, ölmeden önce, hayatı boyunca tanık olduklarını ve duyduklarını hatırlar, defalarca şöyle der: “Helal olmasın!” Bizler, hepimiz, koca bir ülke, depremden beri öyleyiz. “Bizi kim öldürdü?” diye soruyoruz. Bizi kim öldürdü? Bizi kim? Ne diyordu Ahmet Kaptan: “Helal olmasın!” * * * Enkaz altında kalmış, saatlerce yardım beklemiş, enkazın altından babasına sesli mesaj atmış, sonra ölmüş bir kız çocuğunun sesini dinletti babası. Hangimiz o babanın konuşmasını sonuna kadar…

Devamını Oku
TOPLUM 

AYNI SOKAKTAYIZ

Ne güzel, tam unutmuşken depremi, o korkuyu atmışken, o tevekkülü, o kalenderliği terk edip kendi âlemimize dönmüşken… Yine hırsa düşmüş, yine para pul hesaplarına girmişken… Hani fabrika ayarlarına dönmüşken tam… Hop, bir daha salladı deprem. Şöyle beş-on saniye… Kısacık. Apartmandan hızla çıkan vatandaş, bir başka apartmandan hızla çıkan vatandaşa durumu özetledi: “Çok pis vurdu…” * * * Çok pis vurunca deprem dışarı çıkarız biz. Sokakta otururuz. Bekleriz. Neyi bekleriz? Deprem dediğin yağmur gibi, kar gibi gözlenebilen; günü, saati tahmin edilen hava olayı değil ki geleceği saati tahmin edesin de dışarıda…

Devamını Oku
TOPLUM 

AYNI OTOBÜSTEYİZ

“Bitpazarına gider mi bu otobüs abi?” dedi genç erkek. Şoför, “Gider” dedi. Başıyla “Gelin” diye işaret etti genç erkek. Durakta bekleşen genç kadınlar otobüse yöneldi. Çocuklu olan oturdu bir koltuğa. Diğerleri ayakta. * * * Bitpazarına en yakın durak Dondurmacı Halil. Şöyle böyle 15 durak var. “Bitpazarına geldik mi?” diye sordu yanındaki yaşlıca erkeğe. “Yok” dedi beriki. “Yabancı mısınız?” “Yabancıyız.” “Nereden?” “Diyarbakır. Depremzedeyiz.” “Geçmiş olsun. Kaybınız çok mu?” “Allah razı olsun. Benim aileden çok can kaybı yok. Ama mal, davar, ne var ne yok hepsi gitti. Viran oldu bizim oralar.…

Devamını Oku
POLİTİKA 

MİLLİYETPERVER

Depremin vurduğu şehirlerde insanlar öyle büyük acılar yaşadılar ki, bir milliyetçinin, bir vatanseverin bu hazin manzara karşısında duyarsız kalması, üzülmemesi mümkün değil. Fakat bizde pek öyle olmuyor. Milliyetçiler, milletin deprem bölgesinde sıkıntı çekmediğini, her şeyin yolunda olduğunu ispat etmeye, bürokrasiyi aklamaya, bürokrasiyi savunmaya çabalıyor. Milletin kendisi değil de bürokrasi önemli onlara göre. * * * Milliyetçi Hareket Partisi’nin Genel Başkanı Devlet Bey mesela, depremden tam bir hafta sonra ilk açıklamasını yaptığında bile pek müteessir görünmüyordu. Öfkeliydi. Kadim şehirleri yerle bir eden ihmale, binlerce insanı saatlerce enkaz altında bırakan gecikmeye, binlerce…

Devamını Oku
POLİTİKA 

‘BOZUK DÜZENDE SAĞLAM ÇARK OLMAZ!’

Bizim ülkemizde her deprem felaketinden sonra aynı şeyi görürüz: Bir yanda hiçbir işe karışmadan ha bire konuşan, laf yetiştiren, millete din iman dersleri vermeye çalışan tarikatçılar, particiler, fanatikler… Diğer yanda soğuk demeden, zorluk demeden enkaz altında çoluk çocuğu kurtarmaya çalışan kahramanlar… Bir yanda kafasını kuma gömen, ha bire açıklama yapan, algı yaratmaya çalışan iktidar ve güç sahipleri, bürokratlar, zenginler, müesses nizamın nimetini yiyenler, tuzu kurular… Diğer yanda cebindeki son parayla yardım malzemesi alan, evindeki son eşyayı sırtlayıp yardım merkezine götüren sıradan insanlar… Bu iki gruptan biri millettir, diğeri o milleti…

Devamını Oku