POLİTİKA TOPLUM 

KADINA SET

Metroda karşısında oturan genç kadının yüzüne nefretle baktı yaşlı erkek. “Yan koltuğa geç,” dedi kıza, “şort giyip karşımda oturma.” Köşeyi dönünce birden karşısına çıkan genç kadının arkasından baktı yaşlı erkek. “Tüh sana,” dedi, “şunun kıyafetine bak.” “O etek ne o öyle, kızım,” dedi yaşlı kadın parktaki genç kadına, “böyle giyinip bizim erkeklerimizi de tahrik ediyorsunuz.” Otobüs durağında bekleyen trans kadının yüzüne su ve taş dolu bir balon atıp kaçtı genç erkek. Polis gözaltına aldı. “Kıyafeti çok açıktı,” dedi oğlan, “öyle giyinmesi gıcığıma gitti.” Dolmuşun arka koltuğunda bacak bacak üstüne atıp…

Devamını Oku
POLİTİKA 

ASLI YOK YAYLASI

Silifkelilerin meşhur fıkrasıdır: Kadıncağız çoluğunu çocuğunu başına toplamış, sacın altını yakmış, hamuru yoğurmuş, 8 tane gözleme açmış. Çocuk sayısı 8… Gözleme sayısı 8… Her çocuk birer tane almış, kenara çekilmiş, kadıncağıza kalmamış. Çocuklardan biri yufka yürekli… “Ana, sana kalmadı mı? Nasıl etsek de sana da versek” diyecek olmuş. Bizim Silifkeli çözümü bulmuş: “Ananız dert yesin, yarımşar verin dört yesin…” — Bizim ülke ekonomisi de o hesap değil mi? Devlet ana; sacın başına oturup gözleme atan ana gibi asgari ücretliye, memura, kamu işçisine zam veriyor… Sonra vergiydi, katma değerdi, enflasyondu derken…

Devamını Oku
YAŞAM 

FOTOĞRAF; SİYAH-BEYAZ

Bazen, Osmanlı’nın son günlerini, Cumhuriyet’in ilk günlerini anlatan siyah-beyaz fotoğraflara bakar, fotoğrafın ayrıntılarında bir insan yüzü ararım. Mesela bir hamal; gara gelen trenden yük indirmiş, sırtında yük, Uray Caddesi’ne doğru yürümektedir tozlu yollarda. Sıcaktan terlemiştir. Yükünü yere indirip biraz soluklanır, o arada bir şerbetçi geçer. Bir şerbet çeker canı hamalın. İçmeli mi, içmemeli mi? Kaç kuruştur şerbet? İçmez, yürür, gider yoluna… * * * Ya da bir köylü kadın, Yoğurt Pazarı’nda güneşin alnında oturmuş, bekler. Kimi bekler? Şehre beraber indiği kocasını mı bekler, oğlunu mu bekler, kızını mı bekler, kaynını…

Devamını Oku
KÜLTÜR-SANAT TOPLUM 

HÜNKÂR VE KILIÇ

Hünkâr, Osmanlı’da sadece padişahlara verilen unvandı. Padişah ne demek? Pederi şah, yani şahların babası, en büyüğü demek. Padişah deyip geçme. Kılıcı var… Sarayı var… Ordusu var… Yaveri var… Celladı var… Kadısı var… Tahsildarı var… Yani öyle ki kanun koyan, vergi koyan, kızdığının kellesini alan, sevdiğini ihya eden bir sultan, bir devlet başı demek padişah. Onun için Osmanlı’da sadece padişahlar için kullanılan hitaplar vardır. Bunlardan biri de hünkârdır. Padişahtan başkasına hünkâr diyemezsin! Fakat her yer saray, herkes saraydakinin kulu, kölesi değil ya. İnat da bir murattır deyip padişahlara hünkâr dememiş kesimler…

Devamını Oku
POLİTİKA 

EKMEK, OTOBÜS, SU, SEN VE BEN

Türk sinemasının hayli zaman isimsiz kahramanı, şimdilerde herkesin adını bildiği İhsan Yüce’nin şair yanını öğrenmiştim Mazlum Çimen sayesinde. Ne diyordu o meşhur şiirinde İhsan Yüce: “Ekmek, şarap, sen ve ben/ bir de sabahın dördü…” * * * Sabahların dörtleri yine aynı, sabahın dördü. Ama sabahın yedisi, sabahın sekizi, sabahın dokuzu aynı değil. Artık daha pahalı! Sabah uyanıyorsunuz, iş yerinize gitmek için dolmuş durağına gidiyorsunuz, 17 lira çıkıyor cebinizden! Otobüs durağına giderseniz 15 lira çıkıyor! 2 lira fark var. Sabah git, akşam gel, ne eder? 4 lira… Haftanın her günü gidip…

Devamını Oku
TOPLUM YAŞAM 

AŞURE

Çocukluğumun geçtiği Sivas’ın Alibaba Mahallesi’nden aklımda kalan en güzel anıların başında aşure günleri gelir. O zamanlar Alibaba, Gökçebostan ve Kolej mahallelerinde neredeyse her hanede aşure kaynatılırdı. Herkes farklı günde yaptığı için şöyle böyle bir hafta boyunca evlerden aşure eksik olmazdı. Aşure o zamanlar tabakta dağıtılmazdı. Aşure kaynatan kadınlar, aşureyi bir kovaya doldurur, ellerine de bir kepçe alıp dağıtıma çıkardı. Aşure dağıtan kadınlar, genelde her evin kapısı açık olduğu için bahçeye girer, evin kapısında kepçe ile kovaya vurur, “Komşu” diye seslenirdi. Ev sahibi kapıya gelince aşure dağıtan kadın “Bir kap ver,…

Devamını Oku
YAŞAM 

TERSE DÖNSE ŞU FELEĞİN ÇARKI

Kendi yolundan, kendi yatağından çıkıp başka mecralarda akmayı denemiş acemi ırmaklar gibiyiz çoğumuz. Şehirlerde böyle eğreti duruşumuz ondan. Birer ırmaktık. Aktık ezelden ebede gider gibi. Fakat yolumuzdan çıkınca olanlar oldu bize. Kimimiz kuruduk, kimimiz durgun su birikintisi olduk; kargılar, otlar sardı etrafımızı. Kimimizi nehirler yuttu, kimimiz göllerde boğulduk. Ondan şehirlerde böyle eğreti duruşumuz. * * * Her ırmak oysa kendi yolunda, kendi yatağında özgür değil mi? O yolun taşı, kumu, çakılı, kayası, ağacı, yosunu o ırmağı o ırmak yapan şeyler değil mi? Nice deli çaylar vardır, kayalara çarpa çarpa akar…

Devamını Oku
TOPLUM 

‘LÜKÜS HAYAT’ MÜZİKALİ Mİ, ‘SEFİLLER’ ROMANI MI?

Mersin’de kiralık ev sorununu Vahap Seçer özetledi o önceki gün. Dedi ki: “Mersin’de lüks konut var, sosyal konut yok!” Haksız mı? Yenişehir’de, Mezitli’de lüks ev furyası ‘3+1’ ile başlamıştı uzun yıllar evvel. Sonra ‘4+1’ oldu. Sonra ‘5+1’ oldu. Sonra ‘6+1’… Sonra gökdelenler modası. Havuzu zaten cabası. Gösterişli, bol reklamlı, çağdaş mimarili, peyzajlı meyzajlı evler sardı Mersin’in en güzel yerlerini. On binlerce ev yapıldı böyle. Daha on binlercesi de sırada. * * * Lüks evinden sıkılan zengin, iki yılda bir ev değiştirdi, bir başka lüks eve geçti. Zenginler istedikçe müteahhitler yaptı.…

Devamını Oku
POLİTİKA TOPLUM 

‘ANADOLU’YU VERMEYECEĞİZ!’

Diyelim ki uyudun, uyandın. Birkaç saat kestirdim sanıyorsun ama öyle değil. 300 sene geçmiş. Hani ‘Yedi Uyuyanlar’, zulümden kaçıp bir mağarada uykuya dalmış da 300 sene sonra uyanmış ya. Öyle işte… * * * Uyanınca ilk iş su içmek istiyorsun, uyuyan susar çünkü. Şu yanda bir dere vardı, derenin kenarında bir göze vardı, eğilip su içerdin o gözeden hani. Gözeden su içmekte mahir olduğunla övünürdün. Su çok sığ ise mesela avcunla içemezsin, elin suyun tabanındaki kuma değerse su bulanır, dakikalarca beklersin kumun tabana çökmesini, suyun durulmasını. Onun için su sığ…

Devamını Oku
EKONOMİ TOPLUM 

‘HELE BİR SOR, NİYE?’

Ekonomide temel bir kural vardır: Herkes ekonomiden anlamaz ama herkes ekonomiyi hisseder. Ne olduğunu, nasıl olduğunu, neden olduğunu bilmezsin ama evindeki, mutfağındaki yemeğin azaldığını, cebindeki paranın değer kaybettiğini hissedersin. Şaşmaz bu. Mesela, iki sene öncesine kadar 10 liraya 4 ekmek alabiliyorken bugün 10 liraya sadece bir ekmek alabildiğini hesaplarsın. Nedenini bilmezsin ama sonucunu hissedersin, ekmek 7 lira 50 kuruş oldu, 10 lira verdin, eline para üstü olarak 2 lira 50 kuruş verdiler. Markete, bakkala 50 kuruş verip yarım litre su aldığın günler aklındaysa, bugün aynı suyu 6 liraya aldığını da…

Devamını Oku