POLİTİKA TOPLUM 

UZUN İNCE BİR YOL / SİVİL İTAATSİZLİK

En iyi devlet, hiç yönetmeyen devlettir.” – Henry David Thoreau

Sivil İtaatsizlik” doktrini Amerikalı Henry David Thoreau’ya (1817-1862) ait bir öğretidir. Meksika Savaşı’nda, Amerikan hükümetinin köleliği yaymayı amaçladığını sezen Thoreau, hükümeti mali bakımdan desteklememek için kelle vergisini ödemeyi reddeder ve hapse girer. Bu olay, Thoreau’yu ‘Sivil İtaatsizlik’ isimli makalesini yazmaya kadar götürür (1849). Öğretide Meksika Savaşı’nın önemli bir yeri vardır.

Başkaldırının felsefesi bağlamında “Amaçlarla tutarlı ve etik bir başkaldırı olanaklı mıdır?” diye sorar Albert Camus. Ahlaklı bir tutarlılık olanaklı olmakla birlikte eylemin sonuca ulaşması açısından yeterliliği tartışma konusudur. Sivil itaatsizlikte, eylem aleni ve şiddetsiz olmalı, siyasi bir amaç gütmeli, değişmesi istenen yasalara yönelik eylemleri içermelidir. Bu bir yönetim değişikliği talebi olmadığı için eylemler dikkatli ve kontrollü sınırlılık içerir. Böylece varılmak istenen noktaya şiddetsiz ve kamu vicdanını harekete geçirerek ulaşılması amaçlanır.

İslami çerçeveden her ne kadar Şuara Suresi 39’uncu Ayet sivil itaatsizliğin delili olarak sunulsa da aslında “Ulu’l Emr” nedeniyle bu bir itaatsizlik çağrısı değil, itaate davettir. Aynı zamanda Bakara Suresi 143’üncü Ayet’teki “Vasat Ümmet”e de (Müslüman devlet başkanı ve devlet yetkisini kullanan kamu görevlileri kastedilmektedir.) uyun çağrısıdır. Zira kendinden olmayanı münafık görenin farklı toplumsal talepleri dikkate alarak optimum nokta arayışına girmesini beklemek gerçekçi bir bakış açısı olamaz.

Hindistan’da Mahatma Gandhi’nin İngilizlerin koyduğu tuz vergisine karşı kendi tuzunu yapmak için Ahmedabad’dan Dandi’ye ‘Tuz Yürüyüşü’ (23 gün süren 400 kilometrelik yürüyüş) pasif direniş tarihinin önemli bir dönüm noktadır – Gandhi her ne kadar eylemlerinin sivil itaatsizlik ekseninin dışında olduğunu söylese de. Denize doğru yapılan bu yürüyüşte Gandi’ye binlerce Hintli eşlik etti. Eylemler, tuzu deniz suyundan üreterek sömürü yasasının işlevsizleştirilmesi sonucunu doğurdu. Aynı şey Hint kumaşı için de uygulanır. İngiliz kumaşını öne çıkarmak adına uygulanan ve Hintli kumaş ustalarının zulüm görmesine neden olan ambargoya karşı oluşturulan kamuoyu baskısı toplumsal duyarlılığı harekete geçirdi ve Hindistan’ın özgürlüğüne kavuşması yolunda fitilin ateşlenmesine neden oldu. Gandhi’nin şiddet içermeyen pasif direniş hareketi eksenli eylemleri hem ülke içinde hem de ülke dışında destek gördü ve birçok ülkenin benzer eylemlerinde örnek oldu.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazilerin işgal ettiği Danimarka’da Yahudileri ayırt etmek için arkasında 6 uçlu sarı yıldız bulunan giysileri giymeye mecbur etmesine gösterilen tepki faşizmi bitirmedi belki ancak kamu vicdanını harekete geçirdi. Danimarka kralının da desteklediği bu eylemler sayesinde Naziler bu ırkçı uygulamaya son vermek zorunda kaldı.

Amerika’da Martin Luther King ırkçı dükkânlardan alışveriş yapılmaması, bu tip otobüslere binilmemesi, Vietnam karşıtlarının kendilerine gönderilen askerliğe çağrı belgelerini yakma eylemleri, vergi vermeyi reddetmesi de önemli köşe taşlarıydı. 1955’te ABD’nin Alabama eyaletinde otobüslere zencilerle beyazların ayrı kapılardan girmesini ve ayrı yerlere oturmasını zorunlu kılan ‘Jim Crow’ yasasının sonunu getiren eylemi –Mongomery Boykotu– ile tarihe geçen isim Rosa Parks oldu.

Anadolu’da ise Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın (TÖS) 1969 öğretmen boykotları ilk sivil itaatsizlik eylemi olarak bilinir. 1995’te 1080 kişinin imzasıyla ‘Düşünceye Özgürlük’ kitabının yayınlanması da önemli bir gelişmeydi. Bergama Hareketi de siyanürlü altına karşı bölge halkının tepkisini göstermesi açısından önemliydi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Adalet Yürüyüşü’ (25 günde 420 kilometre), her ne kadar Mao Zedong’un 370 günde 9000 kilometrelik uzun yürüyüşü –bir geri çekilme harekâtı da olsa sonrasında kendisine Çin Komünist Partisi’nin başkanlığını getiren süreci başlatmıştır– kadar etkili olmasa da yine de hatırı sayılır bir etki yarattı. ‘Taksim Gezi Parkı Eylemleri’, bir ağacın gölgesinde başlamış ancak sonrasında tüm yurtta sivil itaatsizlik eylemine dönüşmüştür. ‘Cumartesi Anneleri’ ve ‘Cuma Anneleri’nin kayıp yakınları için verdiği mücadele, Susurluk Skandalı’nın ardından yapılan ışık söndürme eylemleri bu eksende değerlendirilebilir.

Pasif direniş eylemleri despotizmi ortadan kaldırmadı ancak erteleyici etkileri oldu. Sömürü çarkındaki dişlilerin kırılması, Cervantes’in deyimiyle “birer kendini beğenmiş ve hayal gücünün hoşnutluğuyla hareket eden Don Kişot olunmasına ve yel değirmenleriyle mücadelenin erdemine inanılmasına” ya da Michael Foucault’un ‘Delilerin Tarihi’nde belirtilen cinsten biraz haneden, biraz ibadethaneden edinilen deliliğe sahip çıkılmasına bağlı. Aksi halde yolun uzunluğuna bakarak yürümekten vazgeçmek, Camus’un deyimiyle “aşılmaz bir duvarın önünde köpekçe yaşamakla eşdeğer olacaktır”.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar