TOPLUM 

DEPREM KRONOLOJİSİ Mİ, KRİMİNOLOJİSİ Mİ?

Yazıya başladığımda yeni şehit haberi gelmemişti henüz. Van’daki çığ felaketi de olmamıştı. Depreme odaklı bir yazı olacaktı. Depremle ilgili genel bilgileri içeren, biraz da belli noktalara dikkat çekmeyi amaçlayan bir yazı, yine de öyle olacak; ama bu topraklarda insan hayatının ucuzluğunu unutmuşum bir an için. Bu ülkede bir noktaya odaklanmanız neredeyse imkânsızdır. Hafıza kaybı yoğunluklu toplumsal rahatsızlığımızdır. Ders çıkarma huyumuz da yoktur; çünkü herkes kendisini öğretici olarak görür. Bu noktaların altını kalın çizgilerle çizmekte fayda var.

Anadolu; 3 temel fayın yer aldığı (Avrasya-Arap-Afrika levhası arasında ve Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı) deprem kuşağında bulunuyor. Bu faylar yüksek enerji potansiyeline sahip, yani yıkıcı etkisi yüksek. Anadolu’daki depremin tarihi, muhtemelen yerkabuğunun oluşumuyla yaşıttır. Ancak kayıtlara geçmiş ilk deprem 10 Eylül 1509’da 7,2 büyüklüğünde ‘Büyük İstanbul Depremi’dir. Bunu takip eden yıllarda, 23 Şubat 1653’te 7,5 büyüklüğünde ‘Doğu İzmir Depremi’, 17 Ağustos 1668’de 8 büyüklüğünde ‘Anadolu Depremi’, 10 Temmuz 1688’de 7 büyüklüğünde ‘İzmir Depremi’, 3 Nisan 1881’de 7,3 büyüklüğünde ‘Sakız Adası Depremi’ ve 10 Temmuz 1894’te 7 büyüklüğünde ‘İstanbul Depremi’ yaşanmış.

1500’lü yıllardan günümüze gelene kadar 7 ve üzeri 23 deprem olmuş. Uzmanlara göre depremin yıkıcı etkisi 7’den sonra başlıyor. Bakın, burası çok önemli! Bizde en son Elazığ-Malatya depremi 41 kişinin ölümüyle ve binin üzerinden insanın yaralanmasıyla sonuçlandı. Bu acı tabloyu daha acı hale getiren şey ise depremin 6,5 ila 6,8 şiddeti arasında olmasıydı. Biz olayları bilimsel verilere göre değil, inançsal önsezilere göre değerlendirmeyi makbul saydığımız için can kaybını da, mal kaybını da, tedbirsizliği de, ihmalkârlığı da Allah’ın üzerine güzelce iliştirerek vicdanımızı en kısa yoldan rahatlatma kolaycılığına kaçıyoruz.

Anadolu’daki depremlerin kronolojisine yeniden dönersek eğer; 1939-2018 arasında 7 ve üzeri 14 büyük deprem olmuş. Geçen 79 yılda 7 ve üzeri 14 depremde ölenlerin sayısı 60 binin üzerinde. Büyük Erzincan Depremi, 33 bin kişi hayatını kaybetmesi ve 100 bine yakın kişinin yaralanmasıyla ve 116 bin civarında binanın yıkılmasıyla sonuçlanıyor. 1939 yılındaki Muradiye Depremi’nde 3 bin 840 kişi yaşamını yitirirken yaklaşık 500 kişi yaralanıyor ve 10 bin bina hasar görüyor. 1942 yılındaki Erbaa Depremi’nde 3 bin can kaybı yaşanıyor. 1943 yılındaki Ladik Depremi’nde 4 bin insan ölüyor ve Ladik’teki binaların yüzde 75’i yıkılıyor. Bu depremi; Gerede (1944), Yenice (1953), Fethiye (1957), Abant (1957) depremleri izliyor. İzmit, Düzce ve Van depremlerinin yıkıcı etkileri, eskisinden farklı olmuyor. 1999 yılında meydana gelen depremde 17 bin 118 kişi ölüyor, 25 bine yakın kişi yaralanıyor. Depremden en çok etkilenen Kocaeli’nde 9 bin 477 kişi yaşamını yitiriyor ve 9 bin 881 kişi de yaralanıyor. Düzce Depremi’nde 894 kişi hayatını kaybediyor. 16 bin 666 konut, 3 bin 837 işyeri ağır hasar görüyor; 10 bin 968 konut ile 2 bin 573 işyeri de orta derecede hasara uğruyor, 13 bin 70 konut ve bin 606 iş yerinde ise az derecede hasar tespit ediliyor.

Yukarıdaki kronolojik sıralamada ülkemiz hiçbir depremi boş geçmemiş. Can ve mal kaybı olmuş, üçkâğıtçı müteahhidin inatla fay hattının üzerine diktiği çürük çarık binaların ne yeri ne malzemesi denetlenmiş. Hal böyle olunca da yıkılan binalardaki can kaybından sadece müteahhit suçlanmış. Yapı denetimi görevini yerine getirmeyen, ihmalkârlıkta dahli olan devlet görevlilerine dair hiçbir işlem yapılmamış. Çünkü bizde yetkili insan sorumsuzdur, sorumlu insansa yetkisizdir. Unutulmaması gereken nokta, depremin sebep olduğu ölüm söz konusu olduğunda bu mesele o dakika itibariyle kriminolojinin de (suçbilimi) alanına girdiği gerçeğidir.

Depremin sonuçlarını kriminolojinin alanından çıkarmanın yolu; konu ile ilgili önleyici eğitimleri zamanında vermek ve diğer tüm bütüncül bileşenlere dikkat çekerek ve yaşamla bağını kurarak eğitimin faydalarını görünür hale getirmektir. Yani kaliteli insan yetiştirmektir. O zaman sadece deprem özelinde değil, diğer tüm işlerde de gidişatın daha iyiye doğru olacağına şüphe yoktur.

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar