5 ÇOCUK, 1 ANNE VE YOK(SUL)LUK
-ANKARA-
Pir Sultan Abdal, yanına alıp yetiştirdiği Hızır Paşa’nın bir gün devlet kademesine gelerek elindeki yetkilerle kendisinin sonunu hazırlayacağını bilerek onu yetiştirdi. Yakın zamana kadar Hızır Paşa’nın gerçekte var olup olmadığı ile ilgili fikir ayrılıkları olsa da araştırmacı-yazar Ali Haydar Avcı, ünlü ozan ile aynı çağda bölgeye atanan yeni bir Hızır Paşa’nın varlığını Osmanlı arşivlerinde ‘Mühimme Defterleri’ kayıtlarında bulduğu belgelerle ispatladı ve tarihi belirsizliği ortadan kaldırdı. Bu topraklarda yöneticiler ile halk arasındaki durum Hızır Paşa ile Pir Sultan Abdal arasındaki durumla birebir örtüşür. Halkın kaygıları ile yönetenlerin kaygıları hiçbir zaman örtüşmez. Bu örtüşmezlik durumu acıları ve yoksulluğu çoğaltan, nemalananların semirmesini sağlayan çürümüşlük halini hızlandırır. Böylece aba altında gösterilen sopanın bir kader olduğu, yaşanan sıkıntıların, sıkıntıyı yaratanların dışında tartışıldığı ve tanrının bu kadere katlananları bir gün mutlaka ödüllendireceği gibi saçma sapan anakronik bir çürüme haline doğru emin adımlarla gidilir.
Olaylar üzerinden değil, olgular üzerinden gidilmeye başlandığı gün birçok şeyin değiştiğini görmemiz olasıdır. İktidarı elinde bulunduranlar yönettiği toplumun mutluluğunu, huzurunu ve aynı zamanda yaşam kalitesi artırmak iddiasıyla ortaya çıkar. İzmir’de, anneleri hurda toplamaya giderken evde bırakmak zorunda olduğu 5 çocuğun elektrikli sobanın devrilmesi sonucu vahim ölümü toplumsal bir sorundur ve politik açıdan sorumluların ihmali hukuk önünde cezalandırılmalıdır. Narin olayında olduğu gibi, Tekirdağ’da 2 yaşında darp edilerek cinsel istismara uğrayan Sıla Bebek’in öldürülmesinde olduğu gibi çabuk yanıp sönen bir tepki oluştu. Emin olun, bu tepkiler duyarlılığın neden olduğu tepkiler değil. Eğer öyle olmuş olsaydı aynı tepkinin mislini televizyonlarda bu olaylardan azade olarak iktidarı aklamaya çalışan ya da olayı sulandırıp mecra dışına çıkarmaya çalışana da verilmesi gerekirdi. AKP Grup Başkanvekili olan kişinin İzmir’de 5 çocuğumuzun yanarak ölümüyle ilgili Meclis’te yaptığı konuşmada muhalefet milletvekillerine dönerek “Dönüp dönüp her şeyi paraya bağlamayın” demesiyle ilgili yer yerinden oynamalıydı. Ama tıpkı “Küçüğün rızası var” diyenin yeniden Adalet Bakanı olması gibi, tıpkı cinsel istismar suçlarında, fail ve mağdurun evlenmesi halinde cezasızlık öngören kanun önerisine sessiz kalınması gibi, Aile ve Sosyal Politikalar Eski Bakanı Sema Ramazanoğlu’nun Ensar Vakfı’na ait yurtta 45 çocuğa yapılan cinsel istismar vakasıyla ilgili olarak “Bir kere rastlanmış olması o kurumu karalamak için gerekçe olamaz” diyerek çocukların yanında durmak yerine o vakfın arkasında durması gibi, Yenidoğan Çetesi’nin eski sağlık bakanına ait hastanenin yenidoğanı da dâhil birçok özel hastanede elini kolunu sallaya sallaya çocukları katletmesi gibi vakalarda da kısa süreli ve etkisiz tepkiler gösterildi.
Halkın yaşadığı derin yok(sul)luk, Hızır Paşa’nın Pir Sultan’a yaptığı ihanetin boyutu gibi artarak devam ediyor. Vahim olaylara gösterilen tepkilerin ardından iktidar yanlıları konunun siyasileştirildiğini iddia ediyor. Oysa bu konular merkezinde siyasetin olduğu konulardır, arkeolojinin olduğu konular değil. İktidarın bu tip olaylara gösterdiği refleks, halka olan bağının sağlaması anlamına gelir. Çok değil bundan 31 yıl önce Sivas’ta da 37 kişinin diri diri yakılmasından sonra ne oldu? Tepkiler zamanla etkisizleşti. Oysa bazı olayların ardından bir toplum eskisi gibi olamaz. Yürekten parça eksilterek daha mutlu, daha huzurlu, daha ahlaklı olunamaz. Sağcı, muhafazakâr, milliyetçi, sözüm ona mukaddesatçı cenahın kurduğu cümlelerin yüklemine soru sorduğumuzda öznenin halk olmadığını anlamamız için daha ne tip olayların yaşanması ve ne tip kokuların burnumuzun direğini kırması gerekiyor!