ÖYKÜ 

YALNIZ BİR KADIN

Ben yalnız ve küçük dünyamda omzumda şalım seni beklediğim köşemde hayaller kurdum. Ateşler içinde bir sobanın başında ağlarken buldum kendimi çoğu kez. Mektup yazmayı denedim, cümleler boğazıma düğümlendi. Tekrar ve tekrar kurmaya çalıştığım her cümle eksile eksile anlamsız bir siteme dönüşüverdi. Ben yine ağladım. Annesini kaybetmiş bir kadının öksüzlüğünü kimseye anlatamazdım. Sana birkaç kere anlattığımı düşündüm oysa. Yanılmışım. Hâlbuki sen bana “Seni anlıyorum.” dediğinde susmamı istemişsin. Acıyı yaşamanı istememiştim, senden acıyı anlamanı beklemiştim sadece. Şimdi yanındayken mutlu olduğum hallerime kimi zaman gülüyor kimi zaman da üzülüyorum. En çok da gülüyorum. Ey benim saf hallerim, diyorum. Düşünüyorum da sana ne kadar da güvenmişim. Şimdi sen yoksun. Dün de olmamıştın. Yarın da olmayacaksın. Ben yine çay demleyeceğim. Su fokur fokur kaynayacak. Odam bergamot kokacak. Bir hevesle çay dolduracağım fincanıma. Sonra bir bakacağım ki seni düşünürken çaya dokunmamışım. Çayım acımdan önce soğuyormuş.

Dün dışarıya çıktım. Saçlarımı kısacık kestirdim. Ayaklarımda ince ve uzun topuklularla avareler gibi bir aşağı bir yukarı yürüdüm. Herkes bana bakıyordu sanki. Yüzüm, ellerim benim değildi. Kafamın içindeki uğultular öylesine çoğaldı ki ellerimi kulaklarıma götürüp başımı karnıma eğdim. Olduğum yerde öylece kalakaldım. Zaman akmıyordu. Filmden ziyade fotoğraf karesiydi hayat. Ve benim hayatımdaki karelerde gülen insanlar yoktu. Nereden olursa olsun hep bir eksiklik söz konusuydu fotoğraflarda. Kalbimin sıkışmadığını mı sanıyorsun bu cümleleri yazarken? Yuvasından düşmüş, uçmasını bilmeyen zavallı bir serçenin ürkekliği ile yaşıyorum. Ben, evet, o güçlü kadın. Herkese nispet edercesine başı dik yürüyen güzeller güzeli kadın bir ayrılığa yenik düştü. O kadın vedaları sevmiyordu. Şimdilerde komşuların çocuklarını izliyorum balkondan. Neşe ile koşan afacan ve sevimli çocukları… Ah, diyorum. Ah ediyorum.

İnsan en azından hayallerinde yalnız kalmamalıydı. En zoru da buydu. Artık sabaha karşı uyuyorum. Hayalleri olmadan rüya da göremiyordu insan. Kâbuslara ne zamandan beri rüya deniyordu?

Susuyorum. Susmakta fayda var. Eylül, kış tadında. Dönme sakın. Karşıma çıkma. İnsan her şeye ne de güzel alışıyor, sevgilim. Sen uzak bir anısın artık. Yokluğunun acısını hissetmiyorum, desem kendimi kandırmış olurum; ama alışıyorum. Sen de alışacaksın. Belki de çoktan alıştın, çoktan unuttun. Susuyorum. Unutmak deyince içimde bir yer kanadı.

Ben omuzlarımda şalım, sokak lambasının aydınlattığı odamda yokluğunun imtihanında yapayalnız bir kadınım. Susuyorum. Sesimin yankısından komşular ya uyuyamazsa…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar