YAŞAM 

HANGİ TUZ?

Bir sabah uyanıp bahçeye çıktığımda güneşin sarı ışıkları henüz ortalığı kaplamamıştı. Hava henüz serin, bahçe henüz gölgeydi. Annem ve ben erken uyanmışsak muhakkak her sabah önce bahçeye çıkarız. Küçücük de olsa bahçemiz, bir iki defa tüm çiçeklerin ve ağaçların yanından geçer, dururuz. Benim göremediklerimi annem bana gösterir, annemin göremediklerini ben anneme gösteririm. Köşede açan turuncu papatyayı, çiçek veren biberi, yakında çatlayıp avuç büyüklüğünde yaprakları olacak ıhlamur ağacının kırmızı tomurlarını genelde annem haber verir. Bense toprağın yanına eğilir, gözlerimi dikkatlice gezdiririm. O serin sabah ben yine toprağın yanındaydım. Toprağın içinde birden fazla irili ufaklı sümüklü böcek görmüştüm. Bazıları kocamandı. Annem de toprağa baktığında fazlaca şaşırmış, sümüklü böcekleri toplayarak bahçeden dışarı atmıştık. Sümüklü böceklerin bahçemizi terk etmeye niyetleri yoktu. Her gün misafirimiz oluyorlar ve biz de her gün bu misafir olma isteğini kibarca reddediyorduk.

Sümüklü böcek… Böceğin adı oldukça rahatsız edici… Yapışkan ve parlak ve geçtiği yerde iz bırakan bir sıvıları vardır bu böceklerin. Ve gerçekten de bazılarının bir böceğe göre epeyce büyük boyutlara ulaştığına kaç kez şahit olmuşumdur. Çoğu zaman yollarına gitmelerine izin versek de – Ki bu çok azdır. – babam hemen mutfaktan tuz getirmemi ister. Kalın tuz, sofra tuzu da değil. Avuç avuç böceklerin üzerine döker ve böceklerin ölümüne şahit oluruz. Dünyadaki en korkunç öldürme ve ölüm şekillerinden biridir benim için. Böcek önce turuncu bir sıvı salgılar, büzülür ve tuzdan kurtulmak istercesine can havliyle kaçmak için sürünmeye devam eder. Ancak canı yanan böceğin ölmekten başka çaresi yoktur. Sonra tekrar tuz… Çocukken bir deneyi andıran bu uygulama büyüdükçe içimde bir acıyı işaret etmeye başladı. Tırnaklarını yiyen insanların halini tırnaklarını yiyen insanlar anlar. Bu kesindir. Bu tartışması olan bir konu değildir. “Yemesene şu tırnaklarını.” derler. Tırnağını yiyorsan elini gizlice ağzına götürür ve tırnaklarını kanatırcasına yemeye devam edersin. Duramazsın. Senin için işkence olan bu duruma müdahale edip akıl veren insanlara da kinlenirsin. Çünkü tırnak yemek basit bir eylem değildir. Odaklanırsın. Odağın dağılması seni kızdırır. Aynı zamanda utanırsın. Dünyanın en ayıp ve rezil eylemidir bu, başkalarının gözünde. Cahil insanlar, hâlden anlamayanlar… Bir insan, tırnağını yemeyi kendisi seçmez. Kanlı biten eylemin sonunda artık parmaklarınla bir yere dokunamazsın. Parmakların özel korumaya muhtaçtır velev ki yanlışlıkla parmaklarına biraz tuz veya ekşi bir şeyler değsin acıdan duramazsın. Ağlarsın. Bunları nerden mi biliyorum? Ben de eskiden tırnaklarımı yerdim, hâlâ ellerim ara sıra ağzıma gitmiyor değil. Bir gün tuz değmiş parmaklarımın acısından kıvranırken babam sümüklü böceklerin üstüne tuz atıyordu. Kalbimden yükselen bir feryatla, “Baba, lütfen tuz atma!” dediğimi çok net hatırlıyorum. Bu ne büyük bir işkence… İnsan olsun hayvan olsun tuz değmesin tenlerine. Okudukça öğrendim ki vakti zamanında şair Nesimi derisi yüzülerek öldürülmüş. Tırnağını yiyenler belki anlayabilir Nesimi’nin acısını. İnsan acı çekince başka bir canlının acısını fark edebiliyor. Yanlış olan, benim tırnaklarımı yemem değilmiş, o gün anladım. Acı çekmem de boşuna değilmiş.

Sümüklü böcekler yuvalarını terk etmesinler, anne. Farkında mısın, anne? İnsan da bir sümüklü böcek, fazlası değil. Üzerimize tuz atıp canımızın yanmasını isteyecek ne çok insan var.

Annem, sümüklü böcek de olsa canlıların yaşamak için dışarıya çıkmalarının mecbur olduğunu söylemişti, her zamanki düşünen ve düşünürken anlamaya çalışan bakışlarıyla. Annem basit ama gerçekçi bakış açısıyla olaya nokta koymuştu belki; ama benim aklım hâlâ sümüklü böcek muamelesi gören insanlardaydı.

İnsanlar tuz ile bir canlıyı öldürürken bir yandan da tabaklarındaki lezzetin tuzsuz olmayacağını söylüyor. Ne tuhaf!

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar