KABAĞIN DA BİR SAHİBİ VAR!
-MERSİN-
Covid-19’un bütün insanlığı esir aldığı günlerde, sokağa çıkma yasaklarının başladığı o yağmurlu günlerde, Mersin’de bir dere kenarında yürürken o köpekçiği düşünmüştüm.
Siyah, parlak tüyleri vardı.
Gözleri kapkaraydı.
Ve pırıl pırıl.
Avuç içi kadar bir köpekçik.
Hani elini ısırsa kızmaya kıyamazsın.
Havlasa kovalamaya kıyamazsın.
Gelip kucağında uyusa uyandırmaya kıyamazsın.
Öyle masum…
* * *
O köpekçiğin dört ayağını birden kesmişti insanlar.
Ayaklarını kesip atmışlardı bir kenara.
Fotoğrafını çekmişti gazeteciler.
Ayakları kesildiği yerden bantlı…
Kapkara, pırıl pırıl gözleri hüzünlü, yorgun…
Birkaç gün sonra öldü.
Yük mü gelmişti koca dünyaya?
* * *
O korona günlerinde işte, dere kenarında yürürken, aklıma gelmişti onun o hüzünlü hali.
Ve şöyle demiştim kendi kendime:
“O köpekçiğin laneti, intikamı olsa gerek bu yaşadığımız.”
Sadece onun mu?
Kutsal bir günde işkence edilen, yüzlerce insan tarafından kovalanan, ayakları bıçaklanan, kaçmaktan yorulan, sonra bir sokağın başında durup geri dönen ve şöyle bir bakan siyah boğanın laneti, intikamıydı belki.
* * *
Önceki günlerde sosyal medyada bir görüntü dolandı durdu.
Konya’da, belediyeye ait bir hayvan barınağında…
Elinde küreklerle birtakım adamlar…
Bir köpeği kafasına kürekle vura vura öldürdüler!
Niye?
* * *
İnsan ne zaman kibirlense, dünyanın neresinde hem kendi türüne hem başka türlere zulmetse aklıma o siyah köpekçikle o siyah boğa gelir.
Olmayacağını bile bile…
Bilimsel bir yanının olmadığını bile bile…
Hayvanlara zulmeden insanlığın başına mutlaka bir iş, bir felaket geleceğine inanırım.
Ağzı var dili yok o canların, “Kabağın da bir sahibi var” dediği gibi dervişin, bir sahipleri olduğuna inanmak isterim.