HAZİRAN
-MERSİN-
İşte, yine geldi, adı güzel, kendi güzel haziran…
Haziran ilkbaharın sonu, yazın başlangıcı yerkürenin kuzeyinde.
Ama bizim Çukurova’da kışla ilkbahar, ilkbaharla yaz, yazla sonbahar iç içe geçtiğinden geçişlerden pek haberimiz olmaz.
Bir sabah uyanırız ilkbahar, bir sabah bakarız yaz sıcağı.
Olsun…
Yine de güzel değil mi haziran…
“Şu haziran sıcağında yollara düşmeliyim” dediği bir şarkısı vardı Arif Kemal’in.
O şarkıyı ilk dinlediğimde ortaokuldaydım.
O günden bugüne haziran deyince hep yola düşesim geldi.
Yollara düşemedim.
Birkaç haziranda içeri düştüm!
İlk gözaltına alınmam bir haziran günüydü.
Ertesi yıl yine bir gözaltı yine haziran.
Cezaevine ilk girdiğim zaman da aylardan hazirandı, Haziran’ın 11’iydi.
Tahliye oldum birkaç ay sonra.
Dolaştım iki yıl.
Sonra bir cezaevi macerası daha, bu kez Haziran’ın 7’si…
Ömrümden dört haziranımı çalmıştı demek ki felek.
Bir insan, ömrüne kaç haziran sığardı ki, dört haziran az mıydı?
Benimki de laftı işte…
Kimi gençlerin, sadece birkaç haziranı değil, bütün ömürleri, bütün haziranları çalınmıştı örneğin 2013 yılının Haziran’ında.
Mehmet Ayvalıtaş…
Abdullah Cömert…
Ethem Sarısülük…
Ali İsmail Korkmaz…
Berkin Elvan…
Sonra polis memuru Mustafa Sarı…
Öldüler ve aylardan hazirandı.
Bir daha haziran görmediler.
Bendenizin ömründen çalınan dört haziranın lafı mı olurdu, genç ölmüş, bir daha haziran görememiş insanların yanında.
O hazirandan bu hazirana tam on haziran daha geçti.
Aynı kalmadı hiçbir şey, her şey değişti.
Kötüye gitti.
Ekmek küçüldü, hürriyet küçüldü…
Saraylar büyüdü, evler küçüldü…
Fakat umutlarda ne bir azalma ne bir eksilme.
Ve hayat kendi yeknesaklığı içinde…
İşte, yine geldi, adı güzel, kendi güzel haziran…