EŞRAF
-MERSİN-
Bendeniz, 1990’lı yılların sonunda üniversite sınavlarına girdiğimde ülkedeki üniversite toplamı 50 civarındaydı.
Şimdilerde 200’ü geçmiş diyorlar.
En küçük vilayetlerde bile üniversite var artık.
Bazı Anadolu vilayetlerinde ikişer tane, üçer tane…
“Üniversitesiz vilayet kalmayacak” diye seçim sloganı kullansalarmış, haksız olmazlarmış.
Maşallah, üniversitesiz vilayet, meslek yüksekokulsuz kasaba kalmadı.
Türkiye gibi şark memleketlerinde niye üniversiteler açılır diye düşünürdüm, anlam veremezdim eskiden.
Hani “Bu kadar üniversiteye ne gerek var?” demişliğim de olurdu.
Düşündükçe, düşündükçe anladım ki Türkiye’de her şehre, her kasabaya üniversite açmak eğitimle, bilimle ilgili değil de iktisat ile ilgili daha çok.
Çetin Altan’ın deyimiyle; “hiçbir piyasa değeri olmayan lise diplomasına sahip binlerce genç, 18 yaşını bitirdiğinde işsizlik rakamlarını kabartacağına, 4 yıllık ya da 2 yıllık okullarda oyalanıp ilim irfan rakamlarını kabartır”.
Böylece iktidarlar işsizlik rakamlarıyla ilgili eleştirilerden kurtulur.
Gençler ve aileleri de hem biraz umutlanır hem biraz oyalanmış olur.
4 sene sonra da Allah kerim…
Onlar öğrenci havuzundan çıkıp işsizler havuzuna alınırken öğrenci havuzuna yeni kişiler eklenir, işsizlik rakamı yine aynı kalır, böyle böyle yuvarlanır devletin tekeri…
Üniversite mezunu 3 yıl da KPSS ile oyalanır, umutlanır.
Sonra kamu alımları başlar:
Bekçi…
Polis…
Uzman çavuş…
Uzman onbaşı…
Uzman er…
Kalanlar?
Onlar ya motokurye ya zincir marketlerin birinde kasiyer…
Diğer kalanlar?
Onlar iş beğenmeyen serseriler…
Ha, bir de şikâyet ederlerse eğer, “Çıkar lan telefonunu” diye azarlanacak sefiller.
Türkiye’de üniversitelerin iktisadi görevi bu işte:
İşsizlik oranını yavaşlat, iş gücünü ucuzlat…
Bu süreçte en kârlı kim dersen?
Şehirlerin eşrafıdır en kârlısı.
Şehirlerin zenginleri, ileri gelenleri, toprak ve mülk sahipleri…
Üniversite kurulurken çünkü arsalar değerlenir.
O arsaların üzerine apartmanlar yapılır.
O apartman daireleri öğrenciye kiralanır.
Apartmanların dükkânları o öğrencilerin gidip oturacağı, yemek yiyeceği kafeler olur, lokantalar olur, onlar da kiraya verilir.
Şehir canlanır…
Canlanan şehir için yeni caddeler, yeni sokaklar açılır…
İşte o cadde ya da sokaklar da yine eşrafın arsasını değerlendirir.
Ücrada kalmış arsa şehrin göbeği olur.
Kıyıda köşede kalmış arsa, cadde cepheli iş yerine uygun olur.
Eşraf kazanır.
Üniversitenin masasıydı, sırasıydı, kılıydı, tüyüydü derken piyasa canlanır.
Yine eşraf kazanır.
Bu iktisat dengesi içinde öğrenci nerededir dersen?
En altındadır.
Anasının babasının emeğini taşra kasabalarının, taşra vilayetlerinin eşrafının evine gömer.
Mezun olunca, önce birkaç yıl KPSS dener.
Mesleğini yapamayacağını anlayınca subaylık dener.
Olmadı, polislik…
Olmadı, uzman çavuşluk…
Olmadı, uzman erlik dener.
Baktı, hiçbiri olmadı…
Ya motokurye olur ya da marketlerde kasiyer…
Bugünlerde yurt sorununu yazıyor bütün gazeteler.
Öğrenciler kalacak yerimiz yok diyor.
Sizce ne düşünüyordur şehirlerdeki bu ileri gelenler?