YAŞAM 

ÇUKUROVA OZANI

BEN DE BU DAĞLARIN NESİNE GELDİM” dediği için bir şair olarak kıskanırdım onu.

Ne güzel dizeydi o öyle, hep yazmak isteyip de yazamadığım.

Kıskandığım, özendiğim…

Taklit etmeye çalıştığım…

Karacaoğlan’ın uzak sesinin ne işi var arabesk bestecisinde?” demiştim hatta.

MELEŞİR KUZULAR SESİNE GELDİM” dediği için kıskançlığım artardı.

Yok,” derdim, “bu adam sıradan bir arabeskçi filan değil, onda ozanlık damarı var.

Hele o “BİR GARİP ÖLMÜŞ DE YASINA GELDİM” dizesi yok mu?

İşte orada daha beter kıskandım.

Yunus’un da uzak sesini taşımış” dedim.

Kaset dönemine yetişmiştim.

Teypten dinlemişliğim çoktu.

İnternet çağında daha çok, daha ayrıntılı, uzun uzun dinledim.

Her bir şarkısında, her bir dizesinde gizlenen Çukurova ağzını keşfettim zamanla.

Hayranlarının her birinin farklı bir sebebi vardı onu sevmek için.

Ama o büyük sevgiye taviz vermedi.

Kitlelerin duymak istediği şarkıları yapmadı.

Kendi yolunda, kendi damarında yürüdü.

Oradan beslendi.

Müzikal kısım her zaman tartışmalıdır bizim ülkede, oraya girmiyorum.

Şiir babından bakarsak Türk dilinin, geleneksel Türk şiirinin damarlarını yakalamış, o damarı serbest formda müziklerle harmanlamış bir şairdi derim.

Müzik olmasa da dizeleri okunur, şiir tadı verir.

Geleneğin izlerini yakalarsınız birçok şiirinde.

Sevenlerinin başı sağ olsun…

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar