EDEBİYAT 

CEKET

Ceketi alır giderim” der adam adama.

Kafası bozulursa niye gitmesin?

Fakat burada vurgulanan “gitmek” midir, “ceketi almak” mıdır?

Eğer vurgulanan ceketi almaksa, ceketini nereden alır giden kişi?

Askıdan ceket almak mı daha iyi, daha karizmatik olur; yoksa sandalyeye asılmış ceketi almak mı?

Ceket alınınca ne yapılır?

Giyilir mi, yoksa elde mi tutulur?

Eğer ceket elde tutulursa boylu poslu, ideal kilolu olmayanlar da, ceketini alıp giden Clint Easwood gibi karizma görünür mü; yoksa küçük enişte gibi mi durur?

Gülten Kaya, Ahmet Kaya için yazdığı şiirde, “Ceketimi yağmurlara astığımdan beri/ tehlikeli şiir okur,/ dünyaya sataşırım” der.

Dünyaya sataşmadan önce, kavgaya girer gibi, ceketi çıkarmak mı gerekir?

Öyleyse Barış Manço’nun Kul Ahmet’in ceketinin mahalleliye dert olması boşuna. Adam kavgaya girmiyor ki, ceketini giyinmiş, bekliyor.

Çetin Altan, Karayolları’nda memurken, bir gün kafası esmiş, ceketini alıp çıkmış. İyi ki ceketi varmış da almış çıkmış o zaman.

Bir de ceket giymeyenler var.

Onlar giderken nasıl gider?

Buralardan öyle ceketsiz kaçmak geliyor” demişti Yılmaz Odabaşı.

Ceketli kaçmak” bir protestoysa, “ceketsiz kaçmak” bir isyan, desene.

Ceketimi satarım seni okuturum” diyen baba ile ceketsiz kaçmayı düşleyen şairin vazgeçişi aynı mı?

Neyse…

Kafam bozuk, bir bakmışsın ceketi alıp gitmişim.

Mahalleliye dert olur mu Kul Abidin’in ceketi?

Bu yazıya yorum yapamıyorsanızlütfen Facebook hesabınıza giriş yapınız
Paylaş:

Benzer yazılar